http://www.1v1y.com

7 Kasım 2012 Çarşamba

Yoldan Geç Yardan Geçme Emmolu!


Yolu geçerken önce sağa sonra sola bakınca araba çarpmış. Çarpar tabi! Önce sola bakıp da şeytanı mı uyandırıcan basık! ( Basık mıydı, kasık mıydı neydi ya bu?)

Ayriyetten salavat getiren sakızı neden hâlâ icat etmediler, çok merak ediyorum. Düşünsene ya facebook beğenilerini milyona katlarsın. Hatta mesela hükümeti zikreden sakız! Herhangi bir mitingte ahaliye dağıtıyorsun, "Üçünü birden çiğneyeceksiniz!" diyorsun, her cakkıdı cakkıdıda bir  bakanın adı çıkıyor ağızdan.

Kumadayı nere godun lo? Mayının üstünde  unutmuşum başkanım. Sivil namazdan soralım mı lo?
Marketlerde uzaktan kumandalı fare olmamasını kınıyorum abi! Yakından kumandalı kedi, ortadan kumandalı kumanda olsun. Göbeğine piercing yapılmış lahana istiyorum abi!

Bundan sonra nikâh şahitlerinin de en az bir  insan öldürmüş bir sapık olup olmadığına bakılmasını istiyorum ya! Kardeşim nikah önemli, namuslu insanların şahadetine bırakılamayacak kadar ciddi bir iş...

Defin ruhsatı için ruhsata konu ölünün ikametgâhı, yaşayıp yaşamadığı, mezuniyet derecesi, aşı kağıtları ayrıca sabıka siciline bakılması ve ayrıca esnaf ve sanatkârlar odasına ve ticaret sicil gazetesine kaydına bakılmasını da talep ediyorum. Yapmazsanız tokluk görevine başlayacağım!

- Ya Ammar!
- Efendim Rubeyba'm?
- Bu gene poliptik mi yaptı?
- Yapmıştır ümmü bülbüleynim.
- O zaman?
- O zaman bir tanık da buna bulamadınız mı?
- Buluruz Rübeyba'm...

17 Eylül 2012 Pazartesi

Medrusa Darbesi


Ne yapalım bilmem ki? İslâmi pizza olayı tutar mı acaba? Bak bunu not alıyorum gelecek yazıda bunu ele alacağım tamam mı ?

Besmele çeken bardak vardı ya hani… Kaldırınca besmele çekiyor… Galiba içinden bir şey  içince de “Elhamdülillah!” diyordu… Geğirince de “Oha!” diyor muydu acaba?

Bir şanzıman bu kadar huzursuz olabilir mi? Demokrasimizin yeni vecizesi “  Hey vatandaş! İşine bak!”

Bardağa işinizi koyuyorsunuz, sonra bardağı kaldırıyorsunuz… “Bismilah… İşine bak lan!” diyor…
Louis Vitton çanta kenarlı ipek türban takarım… Annem annem, ben vatandaşın çok canını yakarım!

Şimdi sen bundan bi mok anlamadın ya… Öyle mel mel bakınca bardağa “ Ya Allah!… Ne bakıyon lan! Açıkta bi şey mi gördün? Ananı da al git!” diyor…

Teknolojinin son harikası!

Salla salla vur duvara!

-          Ya Ammar!
-          Söyle Ya Rubeyda’m!
-          Bu gene politoksik mi yapıyor?
-          Evet nur-u nurtülleynim!
-          İşine baksa ya bu?
-           Baktıracağız Rubeyba’m!
-          Bana İslâmî k balık da alacak mısın Ya Ammar?
-          Sana Umreye gitmiş balık alacağım Rubeyda’m!
-          Ama ben medreseye de gitmişini isterim….
-          Sana onu da bulurum ben nur-ül gulguleytül zulkületaynım!
-          Ay böyle diyince içim çok caiz oluyor…
-          Cidden mi kız?


14 Eylül 2012 Cuma

Bisikletin Selesi


Bisikletin selesi mühimdir. İnsanın en mühim yerleriyle temas eder. Dolayısıyla nerede, nasıl üretildiği de mühimdir.

Tuzlu kurabiye yerken üretilmiş seleler meselâ insanda potasyum eksikliğine sebep olur. Bu yüzden ossuruk sebebi olan potasyum eksikliğine sebebiyet verdiğinden dolayı tuzlu börek yediren iş yerlerinde abdest bozulmalarından kaynaklanan necaset problemlerine dikkat etmek icap eder. Dolayısıyla abdesti ossurukla bozulmuş işçinin ürettiği selelere binilmesi, vücudumuzun en mahrem yerlerinin ünsiyet-i haremiyetül kerkelazesi veçhesinden zinhar münhardır.

Münhar deyince aklıma geldi… Geçen sene Fuatla bir börekçiye gittiydik. Adam  paket servisi yaptığı yere dev kristal avize asmış. Öyle yerde insan rahat yellenemez  birader! Yani o kadar avizenin altında insan Sultan Süleyman haşmetiyle  kendinden geçmişken… Ayrıca madem börek satıyorsun, insan yanında ayranla ilgili bir kampanya yapmaz mı? Bir ayran alana budalası bedava falan gibi…

Artık ne zaman müşteri odaklı çalışmaya başlayacaksınız kardeşim! Müşterinin neresine odaklanmanız gerektiği size ulemalarca genelge, özelge, yönetmelik,  söndürmelikle falan bildirilir elbette!

Olay bu! Rüveyda ile Ammar’ın maceralarına biraz ara verdik ama az sonra!...

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Kuru Tıkı


Sulandım, çok sululuk edesim geliyor. Yani bademcik ahlakına uymayan bir yapım var… Kaçak yapı gibiyim ben. Ruhsatım falan yok. Gulemaya da sormadılar beni, ne yapacağız, bilmem…

Kafama kırmızı toka taksam ne olur ki? Canım insancıl bir heteropteriks bir  solokovski olmak istedi. Hiçbir şey düşünmene gerek yok…

Bugün gene ciddiyet var üzerimde! Hasta mıyım neyim ben? Herhalde… Yoksa normalde düşünmekle  falan işim olmaz. Ekmeğin köşesini severim. Gerçi bir ekmekte kaç köşe olabilir ki değil mi? Yoksa burnu muydu o? Ekmek, adam değil ki  canım, nereden burnu olsun? Burnu olanlar da var ama onlara da benim adam diyesim gelmiyor. Ay ne didaktik oldum bugün ben? Yazmasa mıydım ne?

Çay demlesem mi ne? Kalkıp bir çay demleyeyim ben… Yazın kafamın içinden kum çıkıyordu biliyor musunuz?
-          Ya Ammar! Bu bugün polikoptik yapmadı mı?
-          Şaşılası ama yapmadı nurbüleytül belbeleymim…
-          Hasta mı dersin?
-          O zaten hasta nur-ül şekerparem!
-          Yazııık!
-          Ne yazığı? Fasık fasık!
-          Fıtık mı olmuş? Bizim cümbür cemaatin hastanesi var, oraya bir götürsek mi sevabına?
-          Ne yufka yüreklisin nur-ül lisaynetül cezbem…
-          De mi? Öyleyim,  de mi?
-          Öylesin yavrummmm…

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Köşeden Kaptır!


Kabızken nefesi tutmamak lâzım. Bu mühim bir sıhhî tavsiyedir; kulaklarınızı tıkamayınız! Zaten kulaklarınızdan sıçmanız mümkün olmayacağından… Yoksa mümkün mü?

Hey!  Yeni bir dünya  mümkün dostum! Kulaklarımızdan sıçabileceğimiz, burnumuzdan işeyebileceğimiz! Neden olmasın ha? Seni buraya bağlayan  ne ha? Kemperyalist bozduruk türptüklerinin imgesel egemenlik tasarımları mı seni zincirliyor? Başörtünün ucuna bir Mammoth maskotu tak, burnuna bir Belzebut hızması!

Senden moderni mi var be “hanım”?  Hanımlar ter kokusu kolokyumuna hoş geldiniz… Alkolsüz yeni sıçıptirik  ıslak mendilleriyle koltuk altlarınızın o vecih ve nezih günlerine dönmeniz mümkün! Ayrıca yastık altı altınlarınızı da getirin, biz onları koklar, bağrımıza basar, gereğini yaparız!  Yatırımlarınızın yattığı yerde, bütün perdeler örtük olacak merak etmeyin,: Hatta sanırım Tanrı bile göremeyecek… Gerçi  son kanun düdüğündeki kararmağmahanelerden sonra bu kaç gün geçerli bilmiyorum ama?

Kabızlık zor zanaat, yemin ederim! Başım ağrımıyor bak! Gördün mü?
-          Ya Ammar!
-          Söyle   ya Ümmürübeyba’m!
-          Bu gene polikositik mi yaptı?
-          Memlekette demokrasi var! Biz pilli iradeyiz!  Yaptırmayız!
-          Yaptırma Ya Ammar  ebu Leblebim benim! Babacığım dedi ki belediye OPTİ arazisini bahkeme dararıyla alınca orada bize de bir villa verecekmiş… Şöyle türbanlar içinde mazbut, muhafazakâr, tuğralı muğralı bi şey… Nasıl? Ne dersin?
-          Kaymak derim! Ay pardon Ümmürübeyda’m… Yani ne diyeyim elbette “Allah!” derim…
-          De Ammar’ım, sakalları  orman gibi halat kollu, iskele babası bacaklı, şeyi şeyli…
-          Öhhööğ Ümmürübeyda’m! Kaptırdın gene…
-          Ay ben senin o takkene nasıl kapılmayayım Ammar’ım!...
-          Bana bir şeyle  oluyor nur-ül gulgulüteynül leblebetül dur-ül  zübülem!
-          Senin o lisan-ı necibül nur-ül hitabın var ya Ya Ammar içimi bi hoş ediyor!
-          Ah! Hiç sorma, hiç sorma!
-          Ay ne yapıyorsun Ya Ammar, biri gelecek!
-          Ben ne yaptığımı biliyor muyum nur-ül tecahül-i zarife-i debdebem! Oy oy oy!
-          Aaaah!

Tarkmayan, sarkmayan şarkılarla hene beraberiz babacım!

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Yüz Tuvaleti


Sözüm dinlenmesin diye her gün (hemen hemen) traş olurum.
Ki traş mühim mevzuudur. Traş olmazsan; traş geçemezsin hemşerim.  

Panfilyalı gazetecilerin araştırmasına göre her üç tuvalet kâğıdından biri, üzerindeki desenleri okunduktan sonra kullanılıyormuş. Ben de yalancının yalancısıyım yani! Ama  meselâ bizde gazeteler bile o iş için kullanılır!

Yani biz okumayı o kadar seven bir toplumuz ki dubur-u şahanemiz olaylardan bihaber kalmasın diye  tarafsız davranmak  içün devamlı bir tarafımızı yırtıyoruz.

Kanaatim o ki bu kâğıtlar daha sonra her türlü çarpıcı ve tokatlayıcı haber için tekrar Pensilvanyalı amele takımınca geri dönüştürülüp bi moka benzetiliyor.
-          Ya Ammar!
-          Söyle nur-u gülgület-ül bülbüleynim, Ümmüdüveyda’m!
-          Bu gene polipiptik mi yaptı?
-          Ne haddine? Yapamaz! Yaptırmayız!
-          Kahramanım benim Ammar… Biliyor musun benim bir  nedimem var…
-           Gerçekten?
-           Gerçek ya, hem de çok güzel…
-          Aman ne iyi Allah sahibine bağışlasın…
-          Diyordum ki şöyle bir hesaplı hocaefendi bulsak da…
-          Sen iste Doğu kıyısının bütün hocaaefendilerini satın alayım Ümmüdüveyda’m!
-          Ya Ammar başımı döndürüyorsun, ne şeksi seysin! Şu benim nedime var ya… Çok tatlı kızdır. Ne dersin? Hocaefendi ikimizi birden  sana yazsa?
-          Aman! Ne diyorsun nur-ül gülgülüteyn-ül gluteinim! Gurk!
-          Peşin parayı görünce ağzın nasıl sulandı di mi? Ammmmaarrrr! Kahramanım benim!

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Ortaya Sarışık


Meyvenin salatası olur mu be yahu? Yani meselâ zeytinyağlı mı olur? Liman mı sıkılır? Yoksa hava limonu mu bulmak lâzım?

Havai limon olur mu? Yani limonların da  serserisi çekilmez.  Zihin akışı yöntemine göre yazılmış hikâyelerin en önemli sorunu tıkanma ve kesintilerdir. Ki bu hallerde total kollesterolün kollektörlerde löptrikonyumu düşer. Anlayamazsan anlatırlar gülüm…

Kim verecekti lo bu soruları? Biz babo! Ulan bademcikler de kapmış ya? Yapma başkanım, olur mu yahu? Zirkonyum alaşımlı tencerelerde GHGHJGHJGKPSS sınavı pişiriyorum abi çok lezzetli oluyor.

-          Ya Ammar! Bu gene polikistit mi konuşuyor?
-          Konuşamaz! Konuşturmayız Ümmürüveyda’m!
-          Çok yiğitsin ya Ammar! Nur-ül şecaatül beyan-ı dubrukan çok cazip…
-          Nur-ül yavrulüm, ben de senin hülkület-ül kubluteynül maklubenin içine hayranım
-          Ay Ammar içimi bir hoş ediyorsun…
-          Sen de benim… Oy oy oyül nurlüleyim

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Katır Tırnağı


Bugün iğrenç derecede poliptiğim, haberiniz olsun… Sonra “Vay sen  nasıl ciddi olabilirsin benim başkanımdan habersiz!” falan diye zırlamayın…
Tırnağımın içi kir dolu…  Ama içeriğin ayrıntısını bilmiyorum. Mesele elektronik tırnak yapıyorlarmış… Düşünsene; tırnak kirinin muhteviyatını veriyor sana! Hatta internete bağlanıyor…

Ama  mesela “ayıpçı” sitelere  girmiyor… Amcaların münasip gördükleri “Besmele çeken bardak”, “Kapanmanın yüz bir çeşidi…” , “Son türban trendleri” gibi  sitelere giriyor,  namaz vakitlerinde ezan okuyup “Abdest nasıl alınır?” gibi  bilgileri otomatik veriyor ve hatta abdestteki yanlışlıklar konusunda anında uyarıyormuş! “Muhterem! Kulağın arkasını unuttun!” gibi…

Hatta daha ileri safhada ki bunun için ek ücret ödemeniz gerekiyormuş…. Tuvalette yanlış def-i  hacet ettiğinizde  derhal  uyarıyormuş! “Muhterem! Yanlış ayak önde! Topuk yerde olacak! Bakış açısı, 2.7 derece kuzey… Tamam az daha kaldır… Oldu… Senin şey biraz eğri mi?” vs…

Elbette “hanımlarımız da” unutulmuyormuş… Tırnaklarına “su geçiren”  oje yaptırıyorlarmış… Said-i Mürdî, “amaney”, “Şeyh Said”, “ İskilipli” desenli ojeler tam bir  çılgınlık halini alıyorlarmış… Bu suretler, istendiğinde elektronik tırnaklarda ekran koruyucu olarak da yüklenebiliyormuş ama tabii ücreti mukabili…
“Ay ben İskilipli yüklettim tırnağıma! Ne yakışıklı di mi?”
“Sorma, ben sakalına hayranım şahsen! Yoksa Şeyh   Said mi yükletseydim kız?”
İlgili elektronik tırnaklar mekâna ve cemaatine göre renk değiştirerek derhal sahibini “mobilize” de edebiliyormuş. Hatta!... Oy verme işini de kendileri yapabiliyorlarmış!

Bir  uyandım ki! Aman Allah’ım! Çok şükür, İrandaymışım!

MEHTAP VE ROMANTİZM ÜZERİNE

   Bugün mehtap vardı. Bodrum, deniz, mehtap...Tabii seyredebilmek için bodrumdan dışarı çıkmak lazım, hele de penceresi yoksa...
   Sahilde şezlonglar hemen hemen boş, lokantalar dolu ama. Sevgililer aşklarını mehtapla değil alkolle renklendirmeyi tercih ediyor. Hele arada Patih DALAK 'tan Hayde Hayde şarkısı çalınca 3-5 göbecik attınmı romantizmin doruklarındasın, delikanlıların hasındansın, şansın yaver gitse medyada, basındasın. Artık mehtaba bakıp şiir yazan yok galiba. 
   - Aaa, bak, ne kadar güzel, mehtaba bak 
   - Hıııı....
   Belki geçim derdi, belki vatan millet endişesi diye düşünmek istiyorum ama...hemen yanı başımızda çıstak çıstak göbekler atılıyor valla...yandan yandan...seksen doksan...
   Testere izleyen, doyamayıp 7 çeşidini çektirten bir nesil. Oyunlar bile tuhaf artık. Kulak misafiri olduğum yukarıdaki diyalog 10 yıl sonra
   - Kurtadam hangi kan grubunu tercih ediyor acaba?- cevabıyla değişir .
   Hatta şimdi beğenmediğimiz çıstak çıstak müzikleri yerine İbrahim AB gibi değerli san'atçılardan çeşitli  iç açıcı küfür, beddua ve kargışlarla dolu san'at es'erleri dinliyor olacağız. 
   Zaman geçiyor, yaşlanıyoruz galiba. Ondan beğenmemeye başladık çağdaş gençleri belki.
   Nerde o eski erkekler mi ,diyelim şimdi töbe töbeeee....

3 Temmuz 2012 Salı

Küpler Küpler İçinde


Kırk küp kırkının da bir tarafı kırık… Burkulma da olabilir tam emin değiliz ama kanaatimiz hava atma sahamız içinde yenilmiş bir gol olduğudur.

1.       Bu durumda yapılması gereken şey hemoroid merhemi çiğneyip yaraya tuz basmaktır. Baskı maliyetlerinin azaltılması için  yaraya bandrol basılmaması elzemdir.
2.       Pırt sorununun halledilmesi için bütün pırtların kayıt altına alınması önemlidir. Yoksa Zurnasıtan gombilik bozulur…
3.       Hasıraltı edeceğinize hasıryedi yapın bence daha güzel olur….

Ay Ammar! Bu gene poliptik yapıyor galiba?
Yapmaz! Yapamaz Ümmübeybudem! Yaptırmayız! Güzel etkili bir hamkeme kurarız…
O öyle miydi ya?
Değildi ağzı gülgületül nurül bülbüllü maklubem benim!
Ya Ammar ne güzel şeyler söylüyorsun sen içim bir hoş oluyor…
Zaten ben seni içli seviyorum nurülgluteinim!

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Savurma Koydum Tasa Kız Annem


Aman Meleke’m kavur balıkları! Tirinaynom tiri naynom! Balık kavrulur mu lan? Demek balık kavurması da oluyormuş? Olay şu: Balığı kavurursak kurban etini ne yapmak icap eder?

Zaten kurban etinin buğulamasının mı yoksa  durulamasının mı daha  proteinli olduğu sorusu benim yıllardır kafamı kurcalar. Kafamı öyle kurcaladı ki en sonunda kafam yalama oldu, akıl fikir falan tutmaz oldu yane…

Altı fırın üstü şişhane binalar bu yüzden hemen yıkılmış… Neden bey ağabeycim? Şundan dolayı… Fırın fırın üstüne kurdum binayı olunca fırın gece gündüz çalıştığından binayı ısıtıp kurutuyormuş. Betonu gevretiyor yani. O yüzden motorun su kaynatmaması için bence fazla kitap mitap da okumamak lazım sonra beyin gevremesinden  “cömterek” oluruz maazallah!

Cömterek bir tür sindirim kanalı bozukluğu… Zaten hangisi değil ki değil mi?

İşbu sebepten bu akdin tanziminde karşılaşılması muhtemel husumetlerde Bingazi mahkemeleri yetkilidir. Hacı Kemkem arası  salatalıklı demokrasi… Bir de parmak arası terlik, üzerine ketçap dökünce muhteşem yeniyor… Ama parmağın kimin parmağı olduğu mühim!  Ay gene iğrenç iğrenç ciddileştim ben ya!

-         - Usame!
-          Efendim Ruveydacığ’ım?
-         - Bu gene iğrenç  iğrenç poliptik konuşuyor yaaaa!
-          De mi de mi de mi? Hakkaten iğrenç konuşuyor nur-u lisateyül lebelebetül gulguleylim benim!
-         - Ay çok romantik oluyorsun böyle mübarek şeyler söyleyince Usame!
-          De mi, de mi, demi?
-         - De, de, de… Ahkahkkahkihül mürüdümeytül şukaddes!…


Bir de tarkmayan sarkmayan bi şarkı koyalım mı?


Babalar gibi bir filmin babalar gibi müziği: Huzurlarınızda "Paris'ten Sevgilerle"

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Oldum Cengâ Cengârenk


Anneler Günü geldi… Gelmeden telefon etmedi o yüzden gafil avlandık. Bizim derelerde gafilden bol bi şey yok. Hele mavi kuyruklusu çok süper oluyor.

Merak ediyorum: Ekmekte kepek makbul de  kafada niye değil? Kepekli kafa daha doğal  değil mi ? Hem daha az kabızlık yapmaz mı? Zaten usul usul, törpülemeden kullandın mıydı salatası bile olur yani… Mardanel donlu…

Ayrıca  kredi notu olayı da kafamı kurcalıyor abi…  Kredinin notu mu olur? Ekmek arası kredinin notu olur mu? Şimdi meselâ seçmeli kredi dersinden kaç alınca kaç oluyor?  Hepsi mi gâvur bu heriflerin? Menüleri de  beş  Allah kuruşu etmez! Yani yenecek cinsten değil!

Ağzının kıyısında  güldane salyalı badem ağabeylere de sonsuz saygı duyuyorum. Bizim şapkalarımızın içinde ne var biliyor musunuz?  İngiliz anahtarı… Yok yok şaka kız! Amerikan anahtarı! Valla! Bak ta Hogwarts’tan aldık geldik!

-         - Ussab!
-          - Efendim Rübeyda’m?
-          - Bu gene polikiklik mi yapıyor?
-          - Boşver nur-u zülzületül risaleteynim! Aldırma!
-          -Ay nasıl aldırmayayım? Nasıl indirimler var biliyor musun? Chateu Bonné eşarplar sadece on bin dolar! Hacı babama söyleyeyim de hazır indirim varken aldırayım…
-          -Onu demiyorum hayatım?
-          - Chanell’de olur ayol, onu demiyosan?
-         -  Tamam canım… Sen nasıl istersen…

Tarkmayan, sarkmayan şarkılarımızla sizinleyiz annem!




9 Mayıs 2012 Çarşamba

Var Mısın Elli Bire?


Sanatı sanat için yapanlarla saat için yapanlara sesleniyorum. Sanat ikisi için de değildir. Sanat sakatat içindir! Kafanızı toplayın, kıçınızı dağıtın. Kafayı toplayınca mümkünse siyah poşet kullanın, sonra içindekiler belli olur maazallah!

Kafa derken hani kollarınızın arasındaki inşaat iskelesi gibi bir düzlük var ya onun ortasındaki yuvarlak çıkıntıdan bahsediyorum. benimkinin yerini bulmak ne kadar zamanımı aldı biliyor musunuz? Ya kafamın köşeli olmasından ya da omuz düzlüğünde yeri  yanlış olduğundan bilemiyorum artık.

Mahalle imamına gittim. “Senin bağlı olduğun imam ben değilim” demesin mi? Hayda! Manava gidince problem çözüldü. meğersem benim kafa iki saatte dolmuyor ama üç dakikada  boşalıyormuş!

Anlayacağın hacı benim musluklarda bir arıza varmış. Kulağımı kıvırdılar iki yandan ana vana ancak kapandı! Allah’tan henüz belediyeden gelip atık parası istemediler.

Diyorum ki kulağıma hıyar tıkasam nasıl olur? Büyür mü?

Tarkmayan, sarkmayan ibret-i alemlik şarkılarımla sizinleyim topolojik canlarım benim!

1 Mayıs 2012 Salı

Börekli Çörek


Karnım şişti … Misafirliğe gittik kötü ettik. Ha babam yüklendim böreğe… Görgüsüzlük açlıktan da beter…

Neyse… Bizim oğlanın kakası yedi mahalleden koktu. Allah’tan elektrik kesilmedi. Yani elektrik yokken kokular daha   beter oluyor. Desem başım ağrımaz çünkü saçımı kuruttum.

Altınla dolar düşüyormuş. İnsanın içi kan ağlıyor. Biri bana parmak sallarsa ne yaparım diye ödüm kopuyor. Çocuğa Fransız yerine Kolombiyalı mürebbiye tutalım dedik. Ana caddenin ortasından dere aktığı için ulaşım zor ama olsun…

Saçımın kepeği gene azdı. Elli defa da dedim. “Kırkından sonra azanı teneşir paklar!” diye dinlemedi. Zamane kepekleri pek bi arsız. 

Kafam kırık değil yeterince. Kafayı kırmak kahramanların işi… O kahramanlık da benim kredi kartımın limitinin yeteceği şey değil. Neredesin be Zagor abi?!

Hiç üç yüz kelime falan yazamam şimdi… Ciddiyet yapıştı kaldı üstüme… Amaaan aman! Sümük gibisin ama  şeffaf ve ince…
Sarkmayan Tarkmayan şarkıalrımızla gene sizinleyiz ablalarım abilerim...

30 Nisan 2012 Pazartesi

TTNET Genç Yeteneklerin Yanında!

TTNET’in “Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek Projesi”yle, gençlerimiz yeni kariyer firsatlarını keşfediyor.

Bilişim sektörüyle tanışan gençler, aldıkları eğitimlerle iş hayatına hazırlanıyor. TTNET, Türk ekonomisine destek oluyor. Siz de bu ücretsiz eğitimler hakkında bilgi almak için hemen tıklayın.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Günün Hububatesi…

Gece gene geldi iyi mi? Gitmiyor ki vesselam. Emir büyük yerden… Gene ciddiyete saplandım iyi mi? Ne saplantılıyım ben ya? Kazmalı olmak belki daha iyi olurdu ama zaten kazmanın tekiyim…

Markete çocukla gitmemek lâzım aslında… Market de olmamalı aslında… Bakkal? Belki…

Tırnaklarım gene uzadı, içleri çer çöp doldu… Yağmura da yakalandım ben bu akşam… Ayağımda spor ayakkabıları, hem üşüdüm, hem ıslandım….
Fener’in durumu ne olur, bilemiyorum… Bardağı kaldırmam lâzım, onu biliyorum.  Yerde kıvrışmış bir kitap ayracı duruyor, onu ne yapacağım bilemiyorum.
Sarkan kulaklık kablolarına  derhal kuduz aşısı yapılmalı… Yani  bana göre…. Evet ben bir bakan değilim ama benim bile kişisel görüşlerim olabilir değil mi? Lokma tatlısının kalorisi nedir bu arada?

Hoparlörleri de birbirinden ayrı tutmakta fayda var… Aralarında kardeş kavgası çıkabiliyor. Mümkünse aralarına mikrofon da sokmamak lâzım…

Dişlerimin arasında sayısız soğan kabuğu…. Ne zenginim bir bilsen ben…. Çok noktam ve az virgülüm var… Lan gece yarısı bağladın şiir koduna! 
Ayaklarım buz… Çorabı kaç kat giymek lâzım yahu? İkinci kata belediye ruhsat veriyor mu, asıl soru bu…

Behlül kaçar…  Ama ben buradayım, her zaman beklerim anacığım… Tarkmayan, sarkmayan şarkılarımızla bekleriz…
Ay Rukbar bu gene polipotik mi konuştu?
Yok Rubeyba’m, tamemen kaşektik…
Aman öyle olsun… Mazallah sonra dimağımız elden gider…
Sen zaten elimden aldın dimağımı,  türbanına hastayım….
Ne dedin Rukbar?
Yok bir şey hayatım….


5 Nisan 2012 Perşembe

Geğirerek Geldim Koca Ovaya

Dün kuruyan sabun artıklarının moral bozucu etkisinden bahsetmiştik.

Bugün  geğirtinin toplumsal dinamitleri üzerine konuşacağız. Vakt-i zamanın hayr-ül nesebince  nefs-i emarenin peşinden giden, hayr- hasenatın kanadından bir tüy koparmak için didinen… Ne diyorum ben ya? Geğirmek iyi bir şeydir. Ağlaya ağlaya bir olursun yahu! Kolay mı?

Kıymalı pidenin  geğirtisi ayrıdır, lahmacunun ayrı! Metreyle satılan pideler itibar etmeyiniz, hep kandırmacadır. Eni ip kadar olup dişinizin arasına bilem kaçabilir!

Geğirirken gümüş yüzüklü elle ağzı örtmek iyidir… Gümüş ağızdan çıkan  azotlu gazla hafifçe kararır, böylece   uzatılmış sakalla beraber daha bir erkeksi hava verir insana… Bu esnada karanfil çiğnemek fevkalâde önemlidir.

Kuzey Kore’de geğirenlere  “Çok yaşa “ denirmiş. Desem kim inanır? Dişlerin arasında maydanozların o kaliteli sedatif etkisi! Sormayınız ki hiçbir yerde bulunmaz bu nane ferahlığı. Maydanoz nanenin işgüzar hali ne de olsa.. Yoksa arada fazla bir evrimsel fark yok.  Bonzaimin dumanı, yoktur  yarin imanı!

Elinizi yıkarken sabunu tırnaklarsanız, tırnak içindeki birikmiş kirleri çok iyi temizlersiniz. Bunu lavaboyu tıkayan sabun artıklarını mıncıklayarak da yapabilirsiniz. Benden söylemesi… Tarkmayan sarkmayan, genizden gelmeyen şarkılarla gene beraberiz. Ahan da size baba gibi bir MFÖ şarkısı…

4 Nisan 2012 Çarşamba

Dinamo Kiev Kim Be?

Ne zamandır yazmıyorum. Kafam kırık olmadığı için değil… Aslında kafanın bir değer taşımamasından dolayı…
 Yazıp ne yapacağım ki? Bu yazıyı sarımsaklayıp saklamak mümkün olmadığına göre?..
Şimdi meselâ sabunluktaki sabunu yerine koydunuz ama altında bir miktar su kaldı. Bu su o sabunu  durmadan kemirir. Sabunu kaldırınca altında yumuşamış bir yüzey görürsünüz. Bu gıcık bir durumdur.  Sonra  o yumuşayan sabunlar sabunluğa yapışır, önce çamursu bir tabaka meydana getirir, sonra da adeta kireçleşir. Sanırım Pamukkale travertenleri de hamamların sabunlu sularının  katılaşmasıyla oluşmuş… Yani bana göre..

Tabi gene beyin sinir cerrahlarına sormak lâzım, aslını astarını onlar bilir.

Modeme yakın duran hoparlör  cızırdar. Bu bir fizik kanunu… Sebebi de  hoparlörle modem arasındaki elektromanyetik gıcıklaşmadır. Bunun sabunla ne ilgisi var derseniz, ilgisi şudur. Genellikle tuvalet ampulleri pek berbat yanar. Adamın içini sıkar. Yani bir tuvaletin çıplak ampulünün ışığı insanda bir def-i hacet etmek arzusu uyandırmaz. Dolayısıyla da  sabunun  bunalımlarıyla arada bir tür tuz biber elektorlitik dümensel  dinamo meydana getirir. Olay bu…
-          Yasir!...
-          Efendim Rübeyba’m!
-          Bu adam gene politistik konuşuyor gibi geldi bana?
-          Yok nur-u bülbülü gulguleylü çemenzar-ı halbuleyim!
-          Ay  Yasir ne güzle caiz iltifatlar ediyorsun öyle..  İçim bir hoş oluyor ama söyleyemiyorum…
-          Söyle söyle…


Tarkmayan, sarkmayan şarkılarla gene beraberiz annem... Gel sen yamacıma...

22 Mart 2012 Perşembe

CANIM ARKADAŞIMA



Tarih milattan önce ve milattan sonra olarak anlatılır, Vanda şu sıralar her şey depremden önce ve depremden sonra olarak anlatılır.
            Depremden önce Van sokakları ışıl ışıldı. Koca binaların pencerelerinden süzülen ışıklara bakarken orada bir hayat olduğunu düşünmek çok hoşuma giderdi. Bu pencerenin arkasında körpe bebek ateşlenmiş anne ve babasını telaşa sokmuş, diğer pencerede karnesindeki düşük notu babasına gösterirken rengi atmış bir öğrenci kalbinin atışlarını kulaklarında duyuyordur, güzel avizeli şık perdeli pencerede bugün belki de görücüye gelinmiştir, ya da ailecek oturmuş dizi izliyorlardır, demli çaylarını yudumlayarak. Her pencerede bir heyecan, bir hayat vardır. Pencerelerdeki yumuşacık sarı ışık etrafa sıcaklık saçıyorken, beyaz ışıklara bakarken içim üşürdü bir az, ev değil de soğuk bir ofismiş gibi gelirdi. Dev binaları göremezdim, pencereleri seyretmekten.
            Depremden sonra ne zamandır karanlık çökmüş şehrin binalarına bakıyorum… Taşa dönmüş devler gibi sessizler. Ne bir ışık, ne bir ses, ne bir hayat. Her kes bir yerlere gitmiş, ışığını da yanında götürmüş, heyecanını da, yeknesaklığını da, sıcaklığını da, pılısını da, pırtısını da… Ne kadar öksüz kalmış bunca yuva, kahkahalar, ağlaşmalar susmuş, pencerelerdeki ışıltılar sönmüş.
            Bugün bir arkadaşım daha gidecek, ne zamandır ışığını yaşattığı penceresi karanlığa boğulacak. Arkasında güzel anılar, işler bırakacak. Onu her andığımızda hep beraber gülümseyeceğiz, bazı sözlerini tekrarlayıp gözlerimizden yaşlar gelene kadar kahkahalarla güleceğiz. Sonra buruk bir hüzün saracak hepimizi. Çok iyi biri ya, diyerek tekrar gülümseyeceğiz yine. Van’dan gitse de, penceresinin ışığı kapansa da yurdumun çok uzak bile olsa başka bir yerinde başka bir pencerenin ışığını açacak, oraya sevgiyi, dostluğu, mutluluğu saçacaktır.
            Güle Güle canım arkadaşım


25 Şubat 2012 Cumartesi

Tost Sonrası Kebabın Zararları

Fazla  yemeyeceksin abi, olay bu. Hadi canın çekti, bir mok yedin… Bari pişman ol, bir daha yeme… Yedinse fazla yeyip de iyice sıvama!

Nerden  aklıma geldi? Tabi şimdi gergenekoncu  bir kısım adamlar derhal, gemi, memi, yumurta, mumurta, şirket mirket falan işlerine daldığımı, eleştirel meleştriel yaklaştığımı düşüneceklerdir. Hiç alâkası yok! Sizin yemeye cesaretiniz yok hemşerim! Siz öyle yemeye kalksanız geçleri gözünüze uyku girmez… Bak belediyedeki hacı emmiye bir  selam yolluyorsun, en caizinden cukkayı yiyorsun!



Ben tamamen öğünler arası zamandan bahsediyorum. Yani tost yedikten hemen sonra kebap yemeyin diyorum. Yoksa böyle seksen altı kelime yazıp da tıkanırsınız,  canlarım, mincanım… Kahve koydum fincana…



Ammar gene polikik konuşuyor bu münafık… Ne zaman susturacaksın bunu?

“Polikik” değil, politik o Ruveyda’m ayrıç “münafık” değil, münafık ama senin bahrül seddül nuriyetül  fındıkül ağzına çok yakışıyor…



Ay Ammar utandırıyorsun beni…

Ben seni daha nasıl utan… Çok pardon… Tövbe…




11 Şubat 2012 Cumartesi

MUTLULUĞUN DOZU

  
Can sıkıntısı kader midir? Mutluluktan yoruluyor muyuz acaba? Bunun dozu var mıdır? Mesela kaç doz mutluluktan sonra sıkılmaya başlarız veya ne kadar acıdan sonra kötümserliğimizi kaybedip şu bardağın dolu tarafını görmeye başlarız? Bence bu konuları incelemek, araştırmak lazım. Zira önemli konulardır. Hep mutlu olmayı hedefliyoruz, ama tam olarak tarifini bile yapamadık...Geçin şimdi Uzak Doğu' nun çekikgözlü , aksakallı dedelerinin söylemlerini... Aynayı yatak odasına koymaz da hemen girişe yerleştirirsen ecceyip feng şui olursun, hatta evine hırsız da girmez, kendi aksini görünce evde birisi var sanıp kaçar....Salondaki çiçeklerini masanın üstüne değil de altına koyarsan var yaaaa....tüm insanların sevgisini kazanırsın...Deli olduğunu sanıp ya korkar, ya da acırlar sana. Benim tafsiyelerim çekikgözlü dedelerin tecrübelerini aşar, zira yerel versiyon. Tütsüye filan da gerek yok, ekstra masraf ve koku...

 
  Belki de dönem dönem gelip gider şu mutluluk. Manik Depresif bir hayat sürüyoruz, haberimiz yok. Mesela normalde üzülmemiz gereken olay manik döneme denk geldiği için mutlu oluyoruz ve tersi.     Amaannn, bu konular benim minnacık beyinciğimi aşar ayol. Fakat şöyle yerli malı bir bilim insanı görürsem şahsen konuyu araştırmasını isteyeceğim. Düşünsenize ne kadar rahat ederiz o zaman. Hatta ben konuyu direk Yetkili Merciilere ileteyim...Hayden hoşca galın, ey bakın kendinize... Bu sefer yerli malı, yurdun malı olsun şarkımız
...

9 Şubat 2012 Perşembe

Çeğerdeksiz Çekilir mi Bu Dünya?

Ne vakittir yazmıyorum. Kitlem beni özlemiştir herhal? Özlediniz mi canlarım? İyi de bunun Almanca’sıyla Rusça’sını nasıl yazacağız? Dükkânın en sadık iki okur kitlesi Alman’lar ve Rus’lar…

Bugünlerde markete ne zaman gitsem illâ bir şey unutuyorum. Unuttuklarım da en gerekli olanlar ha!  Meselâ kapı-pencere bandı. Yahu alttan alta üfürüyor,kış günü,  alsana şu mereti değil mi?

Sonra misal, çeğerdek..  Çekirdek miydi o ya? Onadna işte! Bir evin en hayatî besini değil midir çeğerdek!  Eskiden haftada bir eğlence programları olurdu. İki şarkıda bir falan skeçler… Abi şimdi her yanımız eğlence! Esra Abla’yla  şanzıman yenileme… İkbal Abla ile “N’olur Evlen  Benle!”… İbo ile  tuzlu kavrulmuş fıstık tadında, bol felsefeli, Allahlı kitaplı talk pudralı “show”lar…

Bir de bunların “muhafazakâr”  olanı var… Programın adı “Muhabbet Doğraması” mı neydi? Amcamın biri çıkıyor , bildiğin Cuma vaazı ediyor, arada “Hadi siz sorun ben de söyleyeyim!” mealinde  gülerekten yemeğe tuz atarken hangi dualar edilir falan gibi tadından yenmez nükteler, uygun sorulara, uygun cevaplar… Arada “Hadi eğlenelim, coşalım!” kıvamında ilahilerle, el çırpmalar, “ Ay ne güzle muhafazakâr  muhafazakâr eğlendik!” tatmini…

Çeğerdek diyordum… O olmasa maazallah halimiz nice olurdu?  Arada onun çıtırtısı olmasa kafayı yerdik yahu maazallah! Kebaptan güzel be!

Ammar ne diyor bu gene be?
Ruveyda’m, konuşuyor işte, salak salak, boşver!
Ay Ammar nasıl boşvereyim, adam bildiğin münafık, zındık, dındık, fasık fusuk… Ay öyle miydi, unuttum ben canım?
Tam değil ama senin güzel ağzından ne güzel  geliyor… Lisanü-ül bülbülüteynül nur-ül gulgulem!
Ay ne caiz şeyler söylüyorsun böyle Ammar, içim bir hoş oldu… Ama şu herifi susturun artık, olmuyor, böyle… Poliptik geliyo bana… Domokrasimizi  domduracak maazallah!
Domduramayız, nur-ülleteynülbulgureynülaynül zekâlım benim!
Çok naziksin Ammarcığım!

Tarkımayan, sark(oz)mayan şarkılarımızla terbiyenizi şettirmeye devam ediyoz, bulgur köftesi milletim benim!


2 Şubat 2012 Perşembe

Aşkın Kanunu Yazsam Yeniden


Hiç istemediğim bir ciddiyette bir yazıya bu gün başlıyorum… Yarın başlasam sorun olurdu… Ertesi gün başlayacak olsam söz olurdu… Sonra siyah giymek icap ederdi. Amma velâkin o zaman da Cem Yılmaz  üstadın tahtına  göz dikmek tehlikesi var ki hepten sakat! Adamın gidesi yok! Ne yapacağız? Kafa kırık ama hâlâ biraz çalışıyor… Ben de istemiyorum bulgur beyinli milletim, ben de sizin gibi olmak istiyorum, olmuyor!

Nereye baktığını anlamadığımız bir bakan “Atatürk’ü kanunla sevdiremezsiniz!” demiş… Ya da buna benzer bir şey…  Hayır kanun var da ne oluyor ki zaten ? Merhuma Diktatör mü, katil mi, ırkçı mı dediğiniz kaldı ki?

Bizim evin kapısında bir  makine var, kulağımızda yeterince Atatürk sevgisi var mı yok mu diye kontrol ediyor. Yetmezse gidip kontör alıyoruz, eve öyle giriyoruz.  Öyle ki kontör azaldığı halde eve girmeye teşebbüs halinde ilgili kanunun 356. Maddesi gereği kulağımızın tozun tozuna tozutuyorlar.  Ben şahsen çok şikâyetçiyim. Koskoca memleketi kurtarmış!  Bana mı kurtardı ki?

Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır!” demiş… Ya  Bodrum’daki Almanlar ne yapsın? Didim’de İngilizler fevkalâde gocunmuşlar! Sormak lâzım şimdi merhuma “Paşam  siz bu memlekette hiç yabancıların olduğunu, Türk falan deyip de onların gönlünü kıracaksınız, maazallah! Tamam kurtardınız ama bırakın artık şu Türk mürk lâflarını maazallah ırkçı olduk, çıktık! El yüzüne bakamaz olduk… bak takkem bile tepem de durmuyor… Pençe pençe yanaklarım daha da kızardı!

Peygamberi koruma kanunu  yokmuş! Hani peygambere hakaret eden biri vardı ya emmi! Hatırladın mı? Hani ağzınızı açıp iki laf edemediydiniz, hatırladın mı? “ Danimarkalı adam, yazar da çizer de muhterem! Adam insan haklarında bizden önde… Hem belli olmaz geçenlerde bir ihaleye girdik, Allah sizi inandırsın - inşallah hidayet nasip etsin size de, tipiniz zira biraz münafık, fasık gibi, bir adım ötesi mazallh-ül şahana kafirlik, inşallah siz de bizim gibi inanırsınız- ne diyordum? Haaa! Şimdi ne diyeceksin adama? Kanun mu var bu konuda? Kanun olsa tamam!”

Hacı emmi, siz Alman mısınız? İngiliz miydiniz yoksa? Hayır hangi memlekette yaşıyorsunuz onu merak ettim de ondan . Evet… Ben size sonuna kadar katılıyorum!  Bu Türkler de fazla oluyorlar canım! Memleketi kendilerinin sanıyorlar!  Mankafa mıdır nedir bunlar canım?! Bu kadar olmaz ki! Yeter ama artık yahu, yeter! Bırakın kardeşim, ben misk-ül anberli muahafız-üllüblübe-i nuriyet-ül cukcuka içinde Katar kutar ihale alıp gideceğim yahu! Siz  birini seviyorsunuz diye ben de mi sevmek zorundayım canım? Aaaa yeter ama! Öğğ! Bak söylerken bile midem bulandı: “Türk”

Muaviye!
Söyle nur-u hil-i mahrukat-ül debdebem! Söyle Akda’m!

Beni  hep sevicen mi?
Sevmem mi canım?

Ya başka kadın istersen?
Canım, başka bu başka… O hak…

Hakkının gözünü oymayayım Mauviye!
Olur mu hiç canım? Seni kanun zoruyla sevemem ya Akda’m! Öyle pis pis zındık hukukuyla olur mu hiç?

Ay gene poplitik yaptın Muaviye! Bari nişan yıldönümümüzde bana Gucci’den bir eşarp al! Bir de şu pis pis şeyler yazan adam hiç hoşuma gitmiyor…
Almam mı ? Hele şu televizyonu da kapatalım… Allah verdikçe veriyor nur-u gulleytenül marazm! Sen merak etme hacım emmimleri koruma kanunu çıkarırız inşallahül azimüşşan, hemen şettiririz.Hem o poplitik değil, politik olacak nur-ül şerbetim…

Bana bak!
….

Mukayeseler önemli tabii! 

Tarkmayan, sark(oz)mayan şarkılarla sizinleyim, canım hububat-ül cemiyet-ül nuriyem!

Acısı Bol Olsun

   Hayat devam ediyor, arkadaş. Tüm dünya üstüne geliyor, sen inadına yıkılmadın ayaktasın. On beşlik kızını 70lik dedeye veriyon, bir şekilde kimseye yaranamıyon evini ,işini yakıp yıkıyorlar, her kes tek eşinden veryansın ederken sen 2 karının dırdırını çekiyon, evde huzur yok, işte para yok, bağırıyon, çağırıyon ama yine de yaşıyon. Ali Rıza Bey Ali Rıza olalı böyle çile, böyle mezalim görmedi anam. Bu nasıl bir hayatdır? Devam ediyor, sen devam etmemesi için dua edecen her bölüm, her bölüm...
   Bizim millet kebabı sever, acıyı sever, ağlamayı sever...Ama her gün yenmez ki kebap...Her gün, her öğün biber acısı da usandırır. Her gün ağlamaktan da sıkılır insan bir yerde. Yıkılmadım ayaktayım tripleri sinema filmlerinde çok hoşşşş. 1-2 saat ağlıyorsun, ohhhh içini döküp rahatlıyorsun.  Ama dizi olunca iş değişiyor, her hafta, her hafta birbirile konuşmaktan aciz insanların duygusal felsefi monologları insanı depresyona itiyor vallahi...Acıyı seviyoz da, bu kadar değil.... Ne bileyim, bu dizilerdeki insanlar hiç mi mutlu olmaz ya? Seyirciye de yazık ama...Bir çeşit kebapçı tekniği sanırım, acısı bol olunca tadının farkına varamıyon etin...Aynı kural diziye yansımış galiba...Neyse, bunalıma girdiydim de sizlerle paylaşayım dedim. Hem reklamın iyisi, kötüsü de olmazımış...Dolayısıyla eleştirimiz bir çeşit reklam da oldu.
   Adetteniş şarkı sunmak tatlı niyetine. Acılı kebabın üstüne şöööööle kaymaklı kadayıf iyi gider. Fakat şimdi kebap veya kadayıf üzerine şarkı yayınlasam yönetici aforoz eder beni...En iyisi acıklı bir şey yollayayım


size...

31 Ocak 2012 Salı

Arpa Suyuna Şehriye

Melul bakışlarıyla bakan bir amca “Çeşitli kurumlarda çalışan 70  bin öğretmeni geri çağıracaklarını” söylemiş…
 Hacı emmi? Memlekete bunca yıldır neden öğretmensizlikten kıvranıyordu be yau? Deyiver,  bakam bi’?
Aslında bu öğretmenleri biz kuluçkaya bıraktıydık, yumurtlayanlarını aldık, ötekileri  kesime yolladık, bir kısmının sütünü sağdık,  diğerlerinin derilerinden istifade etik… Öğretmenlik yan gelip yatma yeri değil! Yan gelip yatırırız, sonradan kaldırırız. Kadroyu meşgul etmesinler daha yeni sağımlıklar gelecek, arpalığı işgal etmemek lâzım! Hıoşşş1 Hocam, arkayı fulle! Yakın dur, yakın… Haşşöyle!”(Alıntı değil, dalıntıdır...)

Bir başka büyüğümüz: “Bugün Fransa konusuna girecek değilim, o konuya Fransızım!” demiş.  Abi nasıl bedii bir cevap bu ya! Gözlerim doldu! “Konuya Fransız olmak!” Kim?... Gel de yarılma… Bu memlekette ensevilen yemeğin neden karnı yarık olduğunu şimdi, şu anda anlamış bulunmaktayım!

Hacı emmi! Sizin herhangi bir mevzuya Fransız’dan daha yakın olduğunuzu bu güne kadar görmedik ki zaten! Baş örtüsü muhtemelen Goyard veya Versace, çanta Yves St. Laurent, takım muhtemelen Pierré Carden… Fransız markalı dindarlıkla zaten pek de yurdum insanına benzemiyordunuz. O açıdan, biz alışığız zaten sizin Fransızlığınıza, merak etme sen. Strassbourg’taki yeğenleri öperiz. Muhtemelen Maraş’ta  totoşuna tekmeyi yiyen akrabalar vardır, şindi vakıflarla falan geri de getirirsin sen onu…

Ay Ammar! Gene pis pis poliptik konuşuyo bu ya! Münafık mıdır nedir?
 Poliptik değil de politik olacak herhalde?

Ay o kadarcık yanlışlığımız olsun de mi?
Boşver sen o fasıka, Rubeybe Allah’ın iznü Zişan-ı maişet-ül nur-u düldülesiyle susturacağız bunları…

Ay n’olur sustur Ammar, ben çok korkuyorum. Çok güzel bir ipek seccade buldum geçen gün  Victoria’da antikacıda, yalnızca beş bin sterlin!  İzdivacımızdan  önce alırsın değil mi? N’olur, n’olur!
Tamam nur-u bülbülü m benim, almaz mıyım? Hele  şu son ihaleyi de alalım, hacı babamın eliyle… Seccademizi serdiğimiz yerde, o güzel vatanımızda, o güzel leydilerin arasında  nur popu gibi çocuklarımız olur inşallah!

Leydileri karıştırma istersen Ammar?
Ay çok pardon-u nurgürültül asabiyyye canım…

Zihniyet-ül hububat milletim benim! Fagaceae’den hallice karbonhidrat nationım benim! Tarkmayan, sark(oz)mayan şarkı dinleyin de kendiniz egelin, Fransız kalmayın!

Red Hot Chili Peppers abimlerden yolladılar, selam ettiler... Yersen!

28 Ocak 2012 Cumartesi

O Rus Bu Rus Şu Rup

Bir bakanımız, bakmış, bakmış… Rusya’da kızları güzel bulunca : “Kültürlerimiz çok yakın… Rus gelin alın!” demiş… Nasıl olsa vizeler de kalktı, on tanesi yüz kuruşa seksen yumurta kaç gelin ediyorsa gidip alıyorsun abi! O derece kolay yani!Ayrıca neredeyse her biri, dört kadın gücünde…. Dolayısıyla “Türk aile yapısına çok uygun oluyorlarmış”…

Sonra gerçekten kültürlerimiz çok benziyor…  Katarlı kutarlı çarşaflı, marşaflı kadınlarımızla Rus kızları nasıl birbirine benziyor, inanılmaz yane! Tabii bakanımızın da bakmayıp da yan gözle süzenimizin de dibi düştüğü için olsa gerek araya  kültür mültür mantarı sıkıştırıp çöp çatanlık etmiş hacı emmi…

Yakında herhalde sarı saç desenli türban da çıkar ?

Ay kız geçen gün bir Anastasya  modeli türban gördüm, nasıl güzel, nasıl güzel…
O da bi şey mi ayol ? Ben bir Olga kızılı türban buldum, şöyle afrolu desenli,  görenin ağzı açık kaldı!

Kimi en az üç gol istiyor, kimi Kürt gelin – daha önce hiç evlenmediğimiz için biz,  sağ olsunlar-  tavsiye ediyor, kimi hacı emmi de Rus lezzetlerini öneriyor. Mutfak geniş  yani!

Ay gene pis pis polipik mi yaptım ben Enes?
Evet Aleyna ya! Olmuyor ama… Bak gurguruleytül haceylanül marmaelat adabınca hanım hanımcık oturman lazım…
Ay Enes n’olur bana kısa mesajla hatırlat…
İnşalllah, hayırlısı Aleynacığım…
Bir başka haber de başka bir bakanımızdan… Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı firmaların da “bizim” firmalarımız olduğunu söylemiş… Sen öyle diyon da hacı emmi, bakalım onlar öyle diyor mu? Yakında pasaportlardaki çipler:
 “Ay çok pağdon! Çipinizi izleyen  lö opeğatöğ, hattı açık unuttmus! veya “ Çipiniz milliyet ağızası veğiyor,  la soyunuzu inkâğ etmek için biğe,  lö ülkenizi bölmek isin bana basiniz! Hahahay! Ayol sok sakaciyim löğ ben!” derse umarım şaşmazsın hacı emmi?

Neyse, gele gele geldik Türkmen Ovası… Tarkmayan, sark(oz)mayan, şarkılarımızla gene sizinleyim bulgur  korteksli hububat nationım benim! Öptüm hepinizi…  Gerçi bana kadar sizi öpen çok ama kulağa bulguru tıktın mı hiçbir şey hissetmen sen… Al sana şarkı!

24 Ocak 2012 Salı

ADINI SEN KOY...

             Aklıma ne estiyse yazacağım . Bugün böyle. Hatta bundan sonra hep böyle, arkadaş. Gel gör ki başlık olarak ne yazsam, diyerekten yapıştım mı koltuğa?  Yahu ne koysam ki başlığın adını ? Bir an adını Feriha koyasım geldi, sebebini çözemedim. Sonra adı Feriha olmayanların üzüleceğini düşünerek vaz geçtim.Siz koyun adını. Bu sefer de böyle olsun.

             Acayip sevdim şu "esefle kınıyorum" ifadesini. "SF le Kınıyorum" şeklinde de yazılabilir mesela.Son dönem bir çok önemli kişi Fransa Parlamentosu'nun inkar kararını SF le kınıyor. Benzer konularda bir çok kararı, eylemi SF le kınadık, pek faydası da olmadı sanki. Acaba Dextroz'la filan kınasak, sonuç ne olur acaba? Baktık olmuyor,  %5, %20 lik Dextrozlarla kınasak da bir yere varamıyoruz, Ringer Laktat deneriz, ne bileyim sonuç alana kadar tüm serum sıvılarını deneriz. Denemekten zarar gelmez...

             Biri doktora gelmiş "alt solunum yolu enfeksiyonum var" demiş...Belli, adam eğitimli, solunum yolunu bilmesi yetmiyormuş gibi alt ve üst olarak da sınıflandırmış malum yolu. Doktorun "Şikayetiniz ne , efendim?" sorusuna gelen cevap " idrar yaparken yanmam oluyor." Sakın, sakın hatta Muhteşem Sülo'nun dediği gibi zinhar gülmeyiniz veya dalga geçmeyiniz. Demokratik ülkede eğitimli ve bilinçli hasta neresinden soluyacağına kendisi karar verir. Üffff yaaaaa.Tam bir şey yazacaktım, aklımdan çıktı, şimdi takamıyorum ...üffff.

             Bugün çok yoruldum, varlığından habersiz olduğum bir çok kasım sızlıyor, bir de üstüne promosyon olarak nezleyim." Yıkılmadım ayaktayım " demek isterdim delikanlıca, fakat hasta ve yorgunum diyorum maalesef...