Ne zamandır yazmıyorum. Kafam kırık olmadığı için değil… Aslında kafanın bir değer taşımamasından dolayı…
Yazıp ne yapacağım ki? Bu yazıyı sarımsaklayıp saklamak mümkün olmadığına göre?..
Şimdi meselâ sabunluktaki sabunu yerine koydunuz ama altında bir miktar su kaldı. Bu su o sabunu durmadan kemirir. Sabunu kaldırınca altında yumuşamış bir yüzey görürsünüz. Bu gıcık bir durumdur. Sonra o yumuşayan sabunlar sabunluğa yapışır, önce çamursu bir tabaka meydana getirir, sonra da adeta kireçleşir. Sanırım Pamukkale travertenleri de hamamların sabunlu sularının katılaşmasıyla oluşmuş… Yani bana göre..
Tabi gene beyin sinir cerrahlarına sormak lâzım, aslını astarını onlar bilir.
Modeme yakın duran hoparlör cızırdar. Bu bir fizik kanunu… Sebebi de hoparlörle modem arasındaki elektromanyetik gıcıklaşmadır. Bunun sabunla ne ilgisi var derseniz, ilgisi şudur. Genellikle tuvalet ampulleri pek berbat yanar. Adamın içini sıkar. Yani bir tuvaletin çıplak ampulünün ışığı insanda bir def-i hacet etmek arzusu uyandırmaz. Dolayısıyla da sabunun bunalımlarıyla arada bir tür tuz biber elektorlitik dümensel dinamo meydana getirir. Olay bu…
- Yasir!...
- Efendim Rübeyba’m!
- Bu adam gene politistik konuşuyor gibi geldi bana?
- Yok nur-u bülbülü gulguleylü çemenzar-ı halbuleyim!
- Ay Yasir ne güzle caiz iltifatlar ediyorsun öyle.. İçim bir hoş oluyor ama söyleyemiyorum…
- Söyle söyle…
Tarkmayan, sarkmayan şarkılarla gene beraberiz annem... Gel sen yamacıma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder