YILBAŞI ALIŞVERİŞ KEYFİ
Yeni yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçlar. Her sene yeni yılın gelişini büyük bir coşkuyla kutlarız. Hayatımızda çok büyük bir değişiklik olacağından değil belki; ama sevdiklerimizle yeni başlangıçlara adım atmaktan mutluluk duyduğumuz için. Yeni yıl aynı zamanda sevdiklerimizi sevindirmek için de güzel bir bahane. Hediye seçimi bir işkenceye dönmediği sürece! Yoğun tempoda çalışan veya öğrenim gören bizlerin doğru hediyeye ulaşmak için ayıracak günleri yok. Siz de böyle düşünüyorsanız, aşağıda hepsiburada.com’un yılbaşı sayfasından yararlanarak hazırlanan mini listeyi inceleyebilirsiniz:
Sevgiliye
Yılbaşının en klasik hediyeleri parfüm ve saat. Eğer riske girmek istemiyorsanız, erkeğe saat, kadına parfüm hediye etme geleneğini sürdürebilirsiniz. :) Mücevherler veya ihtiyaca göre teknoloji ürünleri de gayet uygun hediyeler olabilir;
- Saat almak istiyorsanız: Erkekler için saat modelleri
- Mücevher almak istiyorsanız: Melis Gold Altın Taşlı Sonsuzluk Bileklik
- Tablet almak istiyorsanız: iPad Mini
Arkadaşa
Arkaşınıza hediye seçerken, onun sürekli almayı ertelediği, ihtiyacını fark etmediği ürünlere ya da herkesin ilgi gösterebileceği ürünlere yönelebilirsiniz;
- Müzik seven arkadaş için: iPhone Dock
- Playstation seven arkadaş için: PES 2014
- İlginçlikler insanı arkadaşınız için: Furby
Aileye
Aile bireylerinin daha çok neden mutlu olacağını tahmin etmek genellikle daha kolay oluyor. İhtiyaçlarını, neden hoşlandıklarını uzun zamandır gözlemlemiş olduğumuz için belki de;
- Babanız tamir işlerinden hoşlanıyorsa: Bosch Çantalı Darbeli Matkap
- Çocuğunuza güzel bir sürpriz: Hot Wheels Çılgın Dinazor
- Anneniz için: Nevinci İnci Set
Yılbaşına özel binlerce ürün arasından dilediğinizi seçmek ve alışverişe başlamak için Yılbaşı sayfasına buradan ulaşabilirsiniz. Şimdiden keyifli alışverişler!
Bir boomads advertorial içeriğidir.
16 Aralık 2013 Pazartesi
1 Aralık 2013 Pazar
Azalan Pil Ömrü
Tersanenin tersi, nasıl tahrik
edici bir şeydir yahu? O kıvrım kıvrım gemiler insanın aklına neler getirmiyor?
Tersane ters bir yerdir adı
üstünde.
“Limonatanın kabuklusu, lahananın
yavuklusu” demişler zaten höyüklerimiz.
Evi tuvalet kâğıdıyla dolduranın
KPSSsi kabul olmaz!
Bilgisayara antiviral pomat
krem sürdüm acaba iyileşir mi?
Virüs taramasında bit tarağı kullanmak faydalı mıdır? Faydalı olmaz da gaydalı
olursa bir şey olur mu? Gaydanın iç gıcırtan nameleri bizi nerelere götürür?
Tersanelerde gemi yapıldığı iddia
eden teresler bilmelidir ki tersanenin perdesizi ya katılıktır ya da biralık! Katılık
olsa sorun yok, leblebiyi kesersin, azıcık yağlı yersin cırcır böcüğü olursun…
Biralık olursa o azıcık sakat. Göbek
yapma ihtimali ürkütüyor beni bira-z. Ya bira korkusundan “bira-z” bile
demeyeceğim yakında! Bir de… Neydi ya?
Ha tamam hatırladım. Konut kredisi faizleri konusunda kobilere
danışmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Ama caiz kobisine danışmanız lâzım;
faiz kobileri gezici enlem falan
yapıyor. O da coğrafyayı değiştiriyor. Bir bulduğun memleketi bir dahaki sefere yerinde bulamıyorsun.
Neyse…
-
Ya Ammar!
-
Buyur bülbületül Nuriye-i risalatım!
-
Ya Ammar, utandırıyosun beni ama bak nasıl
kızardım.
-
Kızartma , pirzola her türlü yirim seni,
kebab-ül maklubet-ül gulgulem!
-
Aaaa! Vallahi utanıyorum ama! Bu gene popkilitik
bi şeyler mi söyledi?
-
Olur mu öyle şey? Ben onun kirli çamaşırlarını
bavul bavul alır Karaf cazetesine yollarım!
-
Ay ne yapıcan el âlemin donlarını falan Ammar?
-
Öyle değil bülbülüm! Yani diyorum ki sırlarını
falan…
-
Ay ne heyecanlı Ya Ammar! Casus gibi diyorsun? Nereden bulacaksın o
kadar sırrı?
-
Ah benim
abide-i safiyet-ül Nuriye-i
şahanem! Bulamazsak yaratırız evelAllah!
-
Aaaaa! O nasıl olacak?
-
Yahu ondan kolay ne var? Bir tencere maklube
yiyip üzerine bas soğuk suyu… Gör neler
yazıyor, neler çiziyor insan!
-
Aaaa! O zaman şey olmaz mısın Ya Ammar? Yani şey… hani cırt cırtlı oluyor ya…
-
Hahahaha! Ne farkı var aşkım? Def-i hacet-i
mübareğimizi kâğıda döksek “muhtıra”
oluyor memlekette.
-
Hacı babama söyleyeyim de seni trollerinden
birinde yanal müdür yapsın Ammar… Ay! Çok fena oldum ben sıcak mı bastı ne?
18 Ekim 2013 Cuma
Salyalı Salyangoz
Hava soğuk ayaklarım buz gibi ama
olsun.
Bugün aklıma geldi : “Bir Allah
kuruşu kaç TL yapıyor?” .
“Allah kuruşu nasıl bir para
birimi? Konvertibil mi?” Yani gidip dövizciye sorsak: “Bir Allah kuruşu kaç
Amerikan doları yapıyor?” diye ne olur?
El cevap1 : Çarpılırsın
El cevap 2 : Dövizci çarpılır.
El cevap 3 : ikimiz de çarpılırız.
El cevap4 :” İlham” ile öğreniriz? “Abi bi dakka, bi şeyler
geliyor… Connecting to God… And…. Oh my God! 1,25 USD abi! Bozayım mı?”
Hayır bozamasın da! Sonra tamiri
falan… Olmaz yani… İş sakat!
Bugün Suriye’den ne haberler
geldi? Hadi bakalım.
Polisler Cilvegözü’nde
kamyonculara çikilata ikram etmiş! Ay ne sürpriz ne sürpriz! Eh kardeşim, adam
bütün bayram kelle kesti, ciğer yedi, tuzlu tuzlu et, de mi ama? Ecik ağızları
tatlansın. Onların da işi kolay değil. İnsan bu! Koyun gibi kafasını uzatmıyor ki anasını satayım. Hayır
anasını satmaya gerek yok aslında üç
defa tekbir getirip denk getirdiğin yerini elle oldu bitti! Din
kolaylıktır diye boşuna demiyor molla takımı !
Rubeyba ile Ammar’ı özlediniz de
mi? Ben de özledim. Bakalım neler yapıyorlar?
-
Ya Ammar!
-
Essefaletülselameteyn ya Rubeyba’m söyle!
-
Ay ne güzel harapça konuşuyorsun Ammar! İçim bi
hoş oldu!
-
Senin o saten çarşaflarının altındaki
güzelliklerin yanında nedir Rubeyba’m!
-
Ay ne terbiyesiz şeysin sen öyle. Türban beni
çok çıplak gösteriyormuş ondan bunu aldım. Nasıl yakışmış mı?
-
Oyoy oy hem de nasıl Rubeyba’m! Bir su gibi akıp gidiyor…
-
Öhö öhhö! Ammar yavaş ol habib-i zurnat-ül
leketemtereğim!
-
Ay bu Harapça senin diline ne güzel yakışıyor
öyle. Pis Tırkça gibi değil!
-
Ay utandırıyosun beni Ammar!
-
Yüzündeki gülleri öperim Rubeyba’m!
-
Aaa! Müteahhit babam tihat için Katar’a gitti. Orada
tihatçı hanımlarla tihat yapacaklarmış!
-
Babanın o mübarek ellerini öperim Rubeyba’m. Ama
önce senin…
Tarkmayan sarkmayan şarkılarımızla gene sizinleyiz kürdanlı bacılarım!
8 Ekim 2013 Salı
Teknoloji Harikası Yataklarda Büyük İndirim...
İyi uykunun, sağlıklı yaşamın olmazsa olmazlarından biri olduğuna inanan İşbir Yatak, herkes sağlıklı uyusun diye yaptığı Büyük İNDİRİM KAMPANYASI ile 2013 yılına damgasını vurdu...
Yaşamımızın 3’te birini uykuyarak geçiriyoruz…
Uyku, nefes almak, yemek yemek ve su içmek gibi sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Vücudun kendisini yenilediği dönemdir. Bu yenilenmeye izin vermezseniz bedeniniz ruhunuzdan önce yaşlanır. İyi yaşamanın, huzurlu ve sağlıklı olmanın yolu, her şeyden önce iyi bir uykudan geçer. İyi bir uyku içinse doğru yatağı seçimi çok önemlidir. Doğru bir yatak, vücudun doğal omurga eğrisini korumasına yardımcı olurken, yanlış seçilmiş bir yatakta uyumak, kaslar, sinirler ve damarlar üzerinde baskı yaparak bel ve sırt ağrılarının oluşmasına neden olabilir. Yaşamımızın 3’te birini geçirdiğimiz uyku ortamı aslında en fazla yatırım yapmamız gereken alanlarından biridir.
İşbir Yatak, uyku sağlığının sağlıklı yaşamın vazgeçilmezlerinden olduğu inancıyla, yatak ve uyku konforuna dair kaliteli, sağlıklı ve teknolojik ürünler üretiyor. İlk olarak NASA tarafından geliştirilen viskoelastik malzemeyle, 5 yılı aşkın ar-ge faaliyetlerinin ardından, yatak sektöründe devrim niteliğindeki “VİSKOELASTİK AKILLI YATAK VISCOSTAR”ı üreten İşbir Yatak uyku sektörüne kazandırdığı diğer teknolojilerle de, Türkiye’de yatak sektöründe kalite ve sağlık bilincinin hızla ilerlemesinde önemli role sahip.
Güne dinlemiş, dinç, keyifli ve mutlu hissederek başlamak için kaliteli uykuyu seçin...
Son yıllarda uyku konforuyla ilgili artan sağlık bilinciyle birlikte tüketici eğilimlerinin değişim gösterdiği gözlemleniyor. Günümüzde artık tüketici yatmak için herhangi bir yatak seçmek yerine, özellikleriyle kişisel ihtiyaçlarına en doğru çözüm olacak bir ürün seçmeyi tercih ediyor. Tüketiciler, yatağın bir sağlık ürünü olduğu farkındalığı ile, tercihini, ucuz ve sağlıksız ürünlerden, özellikli ürünlere kaydırmaya başlamış durumda.
Sağlıklı bir uyku için gereken tüm teknolojiler İşbir Yatak’ta…
İşbir Yatak, misyon olarak benimsediği, “dünyada gelişen teknolojiyi sektöre adapte etme” ilkesi doğrultusunda, ürettiği üstün teknoloji yataklar ile sağlığına ve konforuna önem verenlerin birinci tercihi. Kullandığı “açık hücreli visko teknolojisi”, sadece İşbir Yatak için Türk mühendisleri tarafından üretilen patentli “polimer yay teknolojisi”, tüm yataklarda kullanılan ve ultra hijyen sağlayan lisanslı “Quallofil® Allerban®” dolgu teknolojisi, yatakların lavanta kokmasını ya da A,C ve E vitamini deposu olmasını sağlayan özel “nanoteknoloji” ile üretilmiş yatak kumaşları, anti-stres etkiye sahip yatak, at saçı yatak, hindistan cevizi özlü yatak, masaj yapan yatak, sporcular için özel nem tutmayan, dolayısıyla uykuda terleme sorunu önlemeye yardımcı olan yatak, yatak kliması gibi yeniliklerle, her anlamda ve her zaman pazarda yatak modasının öncüsü konumunda.
Teknolojik yatak denince akla ilk olarak İşbir Yatak geliyor....
İşbir Yatak, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında konusunda uzman kurum ve kuruluşlarla işbirliği halinde olmaya devam ediyor ve ürünlerinde kullandığı tüm teknolojileri laboratuvarlarda test ettirip sertifikalandırıyor.
İşbir Yatak’tan “herkes sağlıklı uyusun” diye, yatak sektöründe yıla damgasını vuran büyük İNDİRİM KAMPANYASI
*VISCOSTAR Viskoelastik Akıllı Yataklarda %30 (ErgoPlas Polimer Yaylı Viskoelastik Akıllı Yatak hariç), Pocket Spring Paket Yaylı Yataklar (Elite Pocket Ergonomik Ortopedik Paket Yaylı Yatak hariç) ve Lateksit Ergonomik Yaysız Yatak grubundan CocoDream Hindistan Cevizi Lifli Organik Yatak ve Troia At Saçı Yatakta %20 indirim yapılmaktadır. Diğer tüm yataklarda (Açelya, Ekoyat ve bebek yatakları hariç) tek kişilik yataklara 1 adet, cift kişilik yataklara 2 adet Promed yastık bedelsiz olarak verilmektedir. Kampanya, 1 Eylül – 31 Ekim 2013 tarihleri arasında kampanyaya katılan İşbir Yatak Uyku Merkezleri’nden yapılan alışverişlerde geçerli olacaktır.
**Görselde, kampanya kapsamındaki Comfort Viskoelastik Akıllı Yatak kullanılmıştır.
***Görselde belirtilen fiyat Comfort Viskoelastik Akıllı Yatak için tavsiye edilen KDV dahil peşin fiyattır. Bu tutara baza ve başlık dahil değildir. (Görseldeki baza seti: Neruda Set – Döşeme: efes – Renk: antrasit düz )
Unutmayalım... Hayatta bize sunulmuş en güzel hediye, yeni bir güne uyanmaktır...
İşbir Yatak
Online sipariş verebileceğiniz web sitemiz: www.isbiryatak.com
Bizi takip edin, kampanyalardan ve yeni ürünlerden ilk siz haberdar olun.
www.facebook.com/isbiryatak
www.twitter.com/isbiryatak
Bir bumads advertorial içeriğidir.
24 Ağustos 2013 Cumartesi
Kıl Dönümü
Düriye diş işleri sakarlığına kota verdim.
9 cigarayttan uzun filtreli cigaraların satışı için diyanetten ilmuhaber alınsa fena olmaz.
Cumaya gittim Cumartesi döner miyim, bilmiyorum. Cumartesi gecesi ateşinde cehennemden canlı yayın yapılsa reytingler tavanı yırtardı.
Nazlıçeşme'de toplandık okeye dördüncü bulamadık. Dördüncü, kabiratül mematiye meydanında kalaya kusmuş.
Eskiden erkek dergileri poşette satılırdı. Bana kalırsa bir kısım medya da çarşaf içinde satılsın.
Hatta badem bıyık logosu olmayan ve insanların imanına belden aşağıdan bakmayan gazeteler yasaklansın.
Tam buğday ekmeği diyeti yapacak ara eleman ihtiyacımız var. Püsleman elemanların zekası tontirik olduğundan olmuyor.
Biz asla kara elemanların bu zillet içinde pilli zürafaya yönelik kirli oyunların içine düşürmek gayreti içindeki nohutların içinde olmayacağız!
Ammar?
Söyle Rübeyba'm!
Bu gene polipik mi konuştu?
Ne haddine ? KÜTÜK başkanına söylerim, döveriz gerekirse!
Kahramanım benim! Geçen gün bir mayo buldum, burun deliklerimi bile kapatıyordu.
İyi ki seni o halde görmemiştim
Ay niye?
Öyle kimbilir nasıl çekiciymişsindir?
Sus utanıyorum!
Utanma canım, geçer.
22 Ağustos 2013 Perşembe
Boncuklu Limonata
Mursi de Mursi Mursi de Mursi…
Yattım , kalktım Mursi… Ohhh
ayılana gazoz, bayılana limon!
Çarşafımın ucu kare…
Ama ucu sadece… Gerisi ekose annem, çok süper.
Ucuyla küselman kardeşlere göz kırpıyom, bucağıyla Pakporti deterjanlarına.
Reklâmda renkli, çiçekli çarşaf güzel oluyor.
Şahsen ben politik esprilerin
daha en başından bayat doğduklarını düşünüyorum. Zira… Hani nasıl derler?
Kızgın sulardan serin kumlara
atlayıp da beynimizin mıncık salatası olduğu o güzel tropik oteller vardır ya…
İşte o otellerde bir animasoynun tam göbeğine işemiş gibi oluyorsunuz.
Nasıl bir rahatlama anlatamam… Raharetlenme denen şey
bu galiba değil mi?
Düşünsene, kara çarşafı içinde
bir manken Antonio Bellorgarm rujuyla şöyle caz caiz gülümserken sana, o çarşaf
bedenine dolanıyor da dolanıyor. Kirpikler üç buçuk metre…
Ve sana o ana kadar giydiğin en
güzel çarşafın o olduğunu söylüyor, fısıldayarak. Aslında sesini kısacaklar ama
o zaman ürünün ne olduğunu anlayamıyorsun.
Düşünsene meselâ aslında pis su
borusu reklâmı yapıyormuş hatun ablam…
“ Bunca yıllık çarşafım var,, böyle pis su borusu görmedim! Fet-bo! Sizin
caiz borunuz! Çişeyin, gerisini düşünmeyin. Haşamatlı modelleri de var…”
“Sizi eşiniz bile tanıyamasın mı istiyorsunuz? Bize gelin… Çarşafta
asırlık kalite… Tali-çar! Katarca’nın en güzeliyle…”
İşi gücü bırakıp reklâmcı mı
olsam ne?
Abi iki gündür burnum akıyor.
Bütün denizi mi yuttum ben ? İyi kötü kafada bir ağırlık yapıyordu.
Rübeyba ile Ammar Dubai’de dübeş
atıyormuş. Kıllık izinlerine çıkmışlar. Dönecekler annem, merak etmeyin.
Tarkmayan sarkmayan şarkılarla gene beraberiz annem...
19 Ağustos 2013 Pazartesi
Bu toprağı kim hak eder?
TRT'nin muhabiri ölürse Mustafa Sabri denen herifin mezarına gömülmek istemiş.
Kim bu herif ? Mustafa Kemal'e idam fetvası veren karanlık, ahlaksız bir güce tapınıcı bir adam.
Bu adamı kutsayanlar kim?
Kendilerine Müslüman deyip de milletin meclisini dualarla açmış, Müslüman Türk askeri cephede çapışırken karların içinde böbrek sancısıyla yatıp Zafer'den sonra bile Mehmetçik yemeden yemeğe başlamamış, ahlâk abidesi bir büyük Türk'ten nefret eden, solucan ruhlu,kindar bir insan altı sürü.
Üyelerinin hiç birinde ferdi ahlâk ve sorumluluk olmayan bu sürü, insan olarak bilinmek ve saygı görmek istiyor. Oysa kendini cemaatleşmenin ferdi ezişi ile tanımlamayı seviyor ve bunu takdis ediyor.
Ama bu sırada üyelerinin vicdanını da ezdiğini ve insanlıklarını ellerinden aldığını unutuyor
Dincilik bu yüzden meşru bir ifade şekli değildir. Çünkü ancak üyelerinin dilini tekleştirip dışarıdakile de dilsizleşrerek var olabilir.
Dincilik yok etmeye, yok olmaya dayalı bir vahşet ideolojisidir.
Bir vatanı kurtaran insana nefretini açıkça kusan insanların egemenliğin meşruiyetini sömürebildiği bir ülkede kim nasıl var olabilir?
TRT'nin o muhabiri ölürse; bence Türk vatanı dışında herhangi bir çukura leşi atılmalı.
15 Ağustos 2013 Perşembe
Tarağımın dişleri
N'aber kitlem?
Geçen gün bi Prof arkadaşa killeri soracak oldum, sormaz olaydım.
Killer meğer ne marifetli şeylermiş?
Bardağın yarısı soda doluyormuş problem yok . Problem kahve istediğinizde başlıyor. Ama garson bir kadında problem yok.
Acaba bu problem takıntım matematik kompleksinden mi geliyor?
Gözlüğün üstü kireç oluyor bazı bazı. Suyun sertliğine bağlı hepsi tabii ki..
Kalıcı sertlik var uçucu sertlik var. Kalıcı sertlik badem sertliği oluyor. Uçucu sertlik daha ziyade okur yazar sertliği.
Okuyunca insanın güneş sisteminde bir gevşeme bir halet- i ruhiye turisti vücuda geliyor.
Vücuda gelen bu turisti kovmak mümkün değil. Vücudun nispeten sıcak ve nemli ve karanlık köşelerini mesken tutan bu mantarsı kantarlar, canları sıkışınca totoş-U kübra-i muhteremlerinden gaz sıkıyorlar.
Tosmanlıxa'da bi buna "Haydaaa!" Diyoruz. Deyince şey oluyor. Ne oluyor?
26 Temmuz 2013 Cuma
Bardak Kulbu Gibi Buruğum Bugün
Çay yarım kalıyor bardakta ya…
İçin içini yiyor, içli köfte gibi
oluyorsun o zaman. Oy anam oy! İçimde bir demli çay ciddiyeti kımı kımıl kımıl
zararlısı mübarek!
Battaniyem köşede bekâr evi gibi
duruyor.
Kendimi kemirgen gibi
hissediyorum. Kemir kemir içimi kemiriyorum. Bugün hakikaten tuhaf bir
melankoliden mustaribim muhterem.
Birazdan “Lie To me” var.
Ama içimdeki içimin en büyük
sebebi hamile kalmak korkusu… Öyle demeyin muhterem. İlim çok ilerledi.
Kılemaya bir soruyorsun, seni ters yüz ediyor, çarpılıyorsun maazallah!
Hayır hamile kalamam zaten de… Kalırsak
göbeği nerede bırakacağız?
“Annem sen evde kal… Biz babanla bir tur
atalım, babanın arabasıyla tabii..” deyip de evde mi bıraksak ?
Evde bıraktık diyelim ya tutup da
çocuk reklamlara bakarsa? Maazallah bir kanatlı ped reklamı görüp de kendini
arı fala sanmaya başlarsa?
Bunların lolipoptik singual
porteksteki kıble sensörleri çok
duyarlı! Bir model çıkarmışlar, tosurmuyormuş!
Sabah beri ben de neyi
kemireceğimi şaşırdım. Dişlerim kaşınıyor. Buzdolabına baktım, faiz kobisi kalmış mı diye kalmamış. Meyve suyu
vardı onun yerine o da diş taşı yapıyor mu yapmıyor mu hiç bilmiyorum ki? Sonra
diş taşının acaba nelisi makbul ve caiz? Yani bir de böyle bir sorun var.
Ama şahsen ben sorun yaratan bir
kemirgenler lobisinin içinde olmak gayreti içinde olanların içinde olmadığım
gibi içinde olmayıp da olmak istiyormuş gibi yapanların içinde olmak gayretin
içinde de değilim!
Bu memleket normalliği getiren,
Allah bir milyon kere elindeki pala ile kaşımızı gözümüzü düzeltmek içine
kendini yırtmak gayreti içinde olan kardeşlerimizin razı olsun; tencereli,
tavalı saldırganlarca taciz gayreti içinde olunması gayretini kesinlikle büzüm
türecine bir katkı olarak görmediğimi de
buradan açık söylüyorum!
Zaten sultan Tapo ile konuştuk,
koklaştık. Aslında konuştuğunda bir şey anlaşılmadığından daha ziyade
koklaştık. İçimiz bir hoş oldu. Çok zübarek bir tosuruğu var! İnancın
olsun oda-i hümayunu kitap dolu! Okumuş adam ne de olsa…
Tabii öyle zübarek bir adamla
oturup şöyle Marmara’ya karşı çay içmek
de çok güzel oluyor. Jandarmaya sesleniyor : “Hışt la Memocan! Bize iki çay kap
aslan parçası!” diye… “Mehmetin” pırtçası “memo” ya o bakımdan… Düzüm sürecinde
cenderme evlâtlarımız da kırmamak için “Emret tapo Abi!” diyerek koşturuyorlar.
Bir sevgi balesi yaratmış çevresinde, o kadar muhterem bir insan!
Damına billboard çaktığım güzel
insan!
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Duble Duble Geç Don Lastiğinden
İftar yaklaşıyor. Karnım kazınıyor.
Zaman geçmiyor. Zaman geçmesin diye bi tarafına görecelik sakızı yapıştıran
Einstein Abi’min sakalının, yoksa bıyığının o da yoksa başka bir tarafının kılı
olayım mı şimdi? Hayır illâ bir döte yaklaşacaksan bari değen birinin dötüne
yapış ablam!
Vakit yaklaşıyordu.
Geminin bilgisayarı “Alien Vs Predator” oynuyordu kendi başına.
Çok dramatik bir magma sensörü soldan vuruyordu. İdeolojik konglomera savruntuları
aşkımızın sınıfsal dümürüne buğran oluyordu!
Ya be ben neyleyim aşk-ı mutat-ı
münteşirim.
Kaymakamların yanına bir de “essah” kaymakam atanacak bundan sonra.
Maazallah Türkçe mürkçe konuşacak
olurlarsa kafalarına şöyle keleş dipçiğiyle vurup “Doğru konuş lo!” diyecek
takımından.
Pilli dikeceğimiz hayranı ayran
ayran içerken içimde ne fırtınalar kopuyordu Furkan!
Sen bilmezsin, bir elimde misale
bir elimde dayran, umurumda mı rüyan?
Biri, kimsenin bilmediği bir
şeyleri bildiğinden kimse de onun ne yaptığını bilmiyormuş.
Herif ağzıyla tıçıp, burnuyla tosurabiliyormuş,
o derece yani!
E tabii bir alay akıllı, ıkınmış,
sıkınmış ııh! Ne ağızdan mok geldiği var ne burundan tossuruk. “Gel bize yol
göster!” demişler
Onsan sonracıma gel zaman git
zaman bu herif bir yere gitmemiş.
Tamam bir iki bir iki de millet
kıllanmaya başlamış “Abicim senin bir de kulak deliğin var onun bir marifeti
yok mu?” diye sormuşlar. Eh kalabalığın önünde durmadan tossurabildiği için
falan yane…
“Efendim?” demiş.
-
Ay Ammar?
-
Söyle
Rubeyba’m!
-
Ama bu çok ayıp ediyor.
-
Neden
ruh-u lüblübeytül enkazım?
-
Baksana taş
kokan hazretlerine neler diyor?
-
Neler
diyor?
-
Yaaa! Herkese söyledi ne yaptığını…
-
Aaaaa? Ne yapıyormuş
ki?
-
Diyor ya işte ağzıyla tıçıyor diye…
-
Ne var
bunda leblebetül müsmüleyim?
-
Ama ağızlarını
açıp da her dediğini şey eden bir sürü
insan var.
-
Şifadır o
şifa!
-
Ay Ammar ne güzel konuşuyorsun… Sen konuşunca
ruhum titriyor..
-
Ah Rubeyba’m
bilsen ben seni daha nası tirtetecem?
-
Utanmaz!
-
Kim?
Utanıyorum ben ya!...
Tarkmayan, sarkmayan şarkılarımızla gene sizinleyiz be annem!
Tarkmayan, sarkmayan şarkılarımızla gene sizinleyiz be annem!
18 Temmuz 2013 Perşembe
Kıllı tereyağı
Böreği suya koyun. İçine aspirin atarsanız beli ağrımaz.
Dişi ağrıyanlara ayrı ağrı kesici veriyoruz. Bir de tabii dişi ağrıyanların tezhipsel durumu var.
Püstelsamsanız andrudi mi yoksa tefloni mi olduğunuzu söylemeniz lazım ki kafanız mı tikiniz mi kesilecek ona göre karar verilmesi lazım.
Şu sıralar İngiliz edebiyatına taktım. Züptirikten bie Anadolu lisesi bitirmediğime bazen üzülüyorum.
Ama gene de züptirikten bir İngiliz olmak mümkün.
Kahvaltı gevreği beyinlilerden oluşmuş bir Mısır çuvalına olalı bir selam veresin var.
Sahi dantelli krilentlerimize ne oldu yahu? Dağa mı kaçtılar? Balta mı kestiler? Balta kesen seri katil krilentler! Dantelin intikamı. Kulak deliğine bile tıka ki çok pagizekâr hanım desinler. Ayriyetten kulak deliğine yıkadığın dantelin markasını diş etine kazı. Dişçine söyle şöyle tezhipsel falan işlesin.
Burun kıllarını da pisvaklı cınbızla al, plastiğinin içine ne karıştırıyorlar belli değil. Mazallah yumuşak plastik olsun diye içine donuz toku falan koyarlar, ay, ay, ay!
Hem ahşap tıç kıpası kümbet, biliyorsun! Kayıp kel boğan künbeti mucibince salıları dallamak çok mühim!
Okuyun mu len? Bak tıçını semizlemek için sana ne öneriyorum?
16 Temmuz 2013 Salı
Artık devir değişti, e tabi Explorer da değişti!
Değişim hayatın her alanında kaçınılmaz bir şekilde yaşanıyor. Konu teknoloji olunca değişimin hızına ayak uydurmak daha zorlaşıyor. Bir zamanların efsane tarayıcısı olan Internet Explorer da, çağa ayak uyduramadığı gerekçesiyle kullanıcılar tarafından bırakılmıştı. Ancak son zamanlarda Internet Explorer çıkardığı yepyeni versiyonuyla tamamen değiştiğini söylüyor.
''www.explorerdegisinceben.com'' adında bir blog açan Internet Explorer, geçmişte eleştiri yağmuruna tutulduğu eski versiyonlarıyla bizzat kendisi dalga geçiyor. Yeni IE10’un eskisiyle alakası olmadığının altını çiziyor.
Bu değişim, blog’da pek çok görsel ve video ile anlatılıyor. Özellikle, 90’ların ünlü yıldızları ile Vine’ı buluşturan videolar bir başka dikkat çekiyor. Bu videolarda yıldızlar eski şarkılarından birer bölüm söylüyor, ardından da ‘’#explorerdegisincebenben’’ hashtag’ini gösteriyorlar. Videoları izlerken insanlar, özellikle 90’larda çocuk olanlar zamanın çok hızlı geçtiğini anlıyor. İzleyenler, kendi değişimlerini #explorerdegisincebenben etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamışlar bile.
www.explorerdegisinceben.com
Bir bumads advertorial içeriğidir.
''www.explorerdegisinceben.com'' adında bir blog açan Internet Explorer, geçmişte eleştiri yağmuruna tutulduğu eski versiyonlarıyla bizzat kendisi dalga geçiyor. Yeni IE10’un eskisiyle alakası olmadığının altını çiziyor.
Bu değişim, blog’da pek çok görsel ve video ile anlatılıyor. Özellikle, 90’ların ünlü yıldızları ile Vine’ı buluşturan videolar bir başka dikkat çekiyor. Bu videolarda yıldızlar eski şarkılarından birer bölüm söylüyor, ardından da ‘’#explorerdegisincebenben’’ hashtag’ini gösteriyorlar. Videoları izlerken insanlar, özellikle 90’larda çocuk olanlar zamanın çok hızlı geçtiğini anlıyor. İzleyenler, kendi değişimlerini #explorerdegisincebenben etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamışlar bile.
www.explorerdegisinceben.com
Bir bumads advertorial içeriğidir.
13 Temmuz 2013 Cumartesi
Kanal Alt Yatışı
Geçen gün komşuya gittim. “Sizin
Gülent abi nasıl bu kadar iyi ağlıyor?” diye sordum.
Hacıkadem’de bir hastane varmış
SGK ile anlaşmalıymış. Sonracıma…
Bu hastaneye gidince burnuna bir halka takıyorlarmış, bir de totoşa.
Şimdi kalktın meselâ kooperatif
genel kurulunda konuşma yapman lâzım.
Baktın aklı evvel bazı salaklar
konuşmayı yemiyor di mi?
Derhal burundaki halkaya
basıyorsun. O da totoş-u fevkalâdedeki
sfinkterlerin ağa babasına “Abi
senin durum-u vaziyet keloş. Haberin olsun senin nanay-i dübürüne acılı çiğ köfte ekstresi sürüyorlar!”
diyor. Eh bu mesajı alan totoş, gözlere
nasıl “Ağlayın lan!” demesin? Anında
adamı örgütten dışlarlar. Sonra artık hemoroid olarak mı kolit ağrısı olarak mı
hayata devam edersiniz bilemem.
Gözler “Ulan madem dübür-ü
fevkalâde alev alev yanmaktadır bize de yalamak düşer diyerek başlıyor sulanmaya…”
Olayın mekanizması bu! Ha bu kadar yalamaya duygulanmayan hıyar evlâdı varsa
onları da artık ilgili bostana yollayıp
karış sürecinde yerel kaşıyış birimlerince duygulandırıcan; her karış küreğini de ben mi
sana tanımlayayım hacı emmi?
Hayır ben de tezcanecinin yalancısıyım. Geçen gün kahvede
Tasımkaşalı gerikanlının konuşmasını
dinliyoruz kahvede… O sırada okeye beşinci arıyoruz. Okeye beşinci nasıl
oluyor? O kadarını ben de tam bilmiyorum. Ama konuyla ilgilenen mimar
arkadaşlar, mabadın kemerinde çatlak olursa tamamlamak için beşincinin yedekten listeye sokulabileceğini söylediler. Eğer kapı kolu uyumsuzsa, gözlüğü
değiştiriyorsun. Yarısı yeşil gözlük alıyorsun gören çevreci sansın.
Gene tamamlayamıyorsun ya 3 yüz
kelimeyi abi? Nasıl edicez? Belki Ammar ile Rubeyba’ya sorarız?
-
Ya Ammar!
-
Söyle Rubeyba-i gül-ü zükumetim!
-
Ay hep böyle güzle şeyler söylüyorsun türbanımın
ucu titriyor, bak…
-
Senin o marka türbanına kurban olurum Rubeyba’m!
-
Ay Ammar! Çok yaramazsın sen!
-
Sen iste Karamazof bile olurum Rubeyba’m!
-
Bu gene polisiklik nükleik asit gibi mi
konuşuyor Ammar?
-
Onun bütün sikluslarının enzimatik
katalizasyonlarını inhibe ederim senin için Rubeyba’m!
-
Et Ammar! Zaten onun yüzünden gezemiyorum şöyle
kapalı kapalı.
-
Ya değil mi ya Rubeyba’m? Gezide karışçı
kardeşlerimizle şöyle ağız tadıyla bir palalı pide kesemedik… İçimde hâlâ bir
uktedir, böhhhü-yül azim! Böhhhü!
-
Ay öyle deme Ammar! İçinin neresinde bir patoloğa mı baktırsak kitle mi
nedir? Yanlış yerinde çıkmasın da…
-
Yok yok
sordum ben bizim karting teşkilâtına, yüzde ellilik halis munis bir kitleymiş, dübr-ü şahaneye yerleşmiş, rezidans gibi gidesi
değilmiş. “Hiç bıçak altına yatmayın, darbe marbe alır maazallah def-i hacet
ederken acıtır sonra…” dediler,
elletmedim.
-
Ay geçmiş olsun Ammar! Öpsem?
-
Anlamadın sen onu Rubeyba’m… Öpeceğin yerde değil
ama fena fikir de değil hani…
-
Ay böyle akıllı akıllı konuştun mu arkadaşlarımı
da getiresim geliyor Ammar… Çok şey oluyorum… Ay ateş basıyor…
-
Valla mı kız? Getir tabii canım!
-
Hemen de atlama!
-
Yok atlamam da ben bi şeye gidip şey ediyim, bir
ağrı saplandı.
-
Ay git Ammar, ağrımasın nerense… Kıyamam…
-
Mahvettin beni Rubeyba, oy oy oy!
Tarkmayan, sarkmayan şarkılarla gene beraberiz annem! Ahan da size süper bir Rus grubu:
11 Temmuz 2013 Perşembe
Köpürt Beni Pakize!
Hazır köpükler açılıp tükenince
yerine yenisini koyamıyoruz.
Deterjansa deterjan abi, nedir
bunun sırrı?
Bir de ilâçlı su var. Sıkınca
adamın gözünü kör etmekten felce kaşıntıya kadar her şeye birebir!
Şimdi nasıl oluyor bacım? |
Polikosiptik nevrotolojizma
kriminolojisi var o konuya girmiyorum bile.
Ciddiyetin ppm seviyesindeki
zehirlerine karşı size Kemer Reis
öneriyorum. Tokası kalın bir kemer alınır, “Sen yorulma sahipçiğim ben
yalarım.” denerek sahhipin kemeri yalandıkça yalanır. Hayır yalanmasındaki
maksat şu; maksadımı aşan bir ifadenin içinde asla olmayacağımı beyan eden bir
irade içinde olacağımı açıkça ifade ediyorum.
Maksat neydi lan? Haa! Şuydu:
Maksat kemer sırta inince iyi
şaklasın.
Muslukta mı ıslatsak? Yahu o
zaman ne anlamı kaldı bunun? Maksat o pilli pideyare ( pideyare ne lan?)
yaranabilmek. Kim ki iyi yalanır o iyi yaranır.
Hayır şimdi domokrasi cephesinden
kemerin yalanmasından önce kemer sahibinin totoş-u muazzamının yalanmasının,
gerek kıllanma ve gerekse yağlanma açısından daha sıhhî olduğuna dair beyanat-ı
şahaneleri iç ve dış bağırsaklarda bağırılmış vaziyette.
Altına bir tencere bir de tava
alıp birinin üstüne oturup diğerini kafanıza takıp “Aynı dötün kılıyız biz!”
türküsünü okuyorsunuz. veya.. “ Görmesek de öpmesek de o pöt bizim pötümüzdür!”
diyerek yürüyorsunuz.
Böyle olunca romatizmaya,
kulunca, kılınca süper iyi gelen bir
ince dişli tarak kazanıyorsunuz e mi annecim?
İyi de biz şimdi 3 yüz kelimeyi
nasıl bulacağız yahu?
İki yüz olsa kolay ondan çok var.
Bademli olanı çıkartıyorsun diğerini “Aman
ha bir darbe marbe alır çamurluğu çizdiririz!” diyerekten totoş banketinde
saklıyorsunuz. Hem üzerine de oturunca yassılıp ifadesiz bir hale geliyor.
Ben ıslak mendillerin hastasıyım!
Bana en çok beleş ıslak mendil veren kebapçının kırk kıl kazı olayım! Yol
beni Kâzım!
Lan hâlâ 42 kelime eksiğimiz var. Ne yapsak?
En iyisi tarkmayan sarkmayan şarkılardan bir tane koyalım, ahan da:
4 Mayıs 2013 Cumartesi
Yalvarırım Botoks Yap
Memleket ahvali üzerine yazsam
kırtasiyeciler birliği kızacak. Şimdi ekranda “Survivor” var.Nasıl bir
kahramanlık, nasıl bir ataklık, nasıl bir cabbarlık, Aman Allah’ım!
Çoraplar da kokuyor zaten öööf
öf!
Bundan sonra “Caz yapma!”
deyimini yasaklıyorum hacı! Cazcıları küçük mü görüyorsun sen bacı? Bluesu mu
kayırıyorsun bana? Neworleanslıyık hemşerim sapına kadar. Fransız Mahallesi’nden
sağa döndün nüydü bizim sokak aha oradaydı. Yalanım varsa Allah belânı versin!
Kürek ilerliyor. Artık sapı uzun
olduğundan mıdır, nereye nasıl sığdırılacağı bilinmediğinden midir memleketin
hafriyat atıkları biriktikçe birikiyor.
Marmelatı beş kuruş istemeden
teslim ediyoruz abi. Bundan sonra torospu çocuğuna bebek tatili denmeyecekmiş. “Hz.
Dönderlik” diyeceğiz herhalde. Bunun illâ ki
cüce tinimizde bir yeri vardır ama
metazorik alengirasyonlarla zulemaya soracağız.
Konuyla ilgili Ammarla Rubeyba’nın
fikrini alalım dedik, “fik” kısmını fiktif
bir yazara kiralamışlar, “ir”
kısmını küreğe aykırı bulduklarından
gergenekona yapıştırmışlar.
-
Ya Ammar!
-
Buyur
Rubeyba’m!
-
Bu gene polikoptik mi yaptı?
-
Ne
haddine?! Yeleli domokraside alırız paçasını aşağı!
-
Ay ne argo konuşuyorsun sen öyle Ammar?
Yakışıyor mu hiç sana?
-
Ah nur-u
zulzulet-ül barbunyam,affet! Darapçasını bilsem söylemezmiydim?
-
Ay valla ne kadar haklısın Ammar! Türkçe mi ne
şu dile de gıcık oluyorum. Adını değiştirsek “Devletçe” falan yapsak ya?
-
Sen iste
ben neyin adını değiştirmem ki?
-
Neyin?
-
Artık ona “Ne”
demeyiz. “Nu” deriz.
-
Der miyiz?
-
Sen den
kıymetli mi? Cümbürcemaatte lâfımız geçer, söyleriz bükümbet yarın değiştirir.
-
Aysen çok şekersin Ammar!
-
Şeker
sensin yavrummmmmmmmm
3 Nisan 2013 Çarşamba
Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor
Sanat, tıp ve iş dünyası, kalp hastası çocuklar için el ele veriyor. Ünlü ressam Renée Niklan’ın 17 eseri, 10-14 Nisan tarihlerinde Ekavart Gallery’de sergileniyor. Ekavart Gallery nerede diyenlere, işte adres: The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza, No: 15, Gümüşsuyu-İstanbul. Sergi, çarşamba-cuma günleri 11.00-18.30, cumartesi günü ise 12.00-18.30 saatleri arasında gezilebilir.
Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.
Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.
Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.
Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.
Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…
Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.
Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.
Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.
Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.
Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…
Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
31 Mart 2013 Pazar
Radyoların Don Lastiği
Ne zamandır ancak telefondan blog yazıyorum. Bu aslında telefonu verimli
kullanmak arzusundan kaynaklanıyor.
Bir de dağda, bayırda dolaşırken “Ha!”
deyince halaya duruverebilmenin o engin hazzıyla öpüşen bir şey…
Telefonda blog yazmanın sakıncası
fazla kelime kullanamamak oluyor. “Neden?” diye soracak olursanız “Sana ne
birader?” derim ama demeyeceğim. Çünkü benim parmak ölçüme göre bir akıllı
telefon klavyesi henüz icat edilmemiş! İnanabiliyor musunuz? Ben de inanamadım!
Bu durumda ben inananlardan olmuyor muyum?
Zükümbete inanmayan safirlerden
mi oluyorum lan şimdi ben? Takanlarımızın her gün bir hikmet yumurtlayıp böklü çözümlerle
hiç kimsenin dünkü halinin ne olduğunu hatırlayamadığı bundan sonra da asla keskisi
gibi olamayacağı bir peroksidal
kanırtma piyasasında ne idmanlı olabilirsin ne de safir. Bugün doğru
dediğine yarın düzlem dersen sana nasıl
güveneyim zirader?
Yallah yallah bikinili serbok
yabadabadadullah! Amanın da amanın! Yamanın da yamanın!
Kafayı mı kırdık? Hışşşş! Ayıp
oluyor bak koskoca Napolleon sırada bekliyor! Herif zilli bin dişiyle talk
pudrası savaşı verecekmiş! Bir koyup beş eğilecekmişsin! Öyle diyollar!
Danakasadan pürkü kaldırıp yerine
pürtü koyacağız böylece herkes pürküt pürküt tosuracak!
Bizim oğlan gene davulları aldı
arka odadan! Ya bu oğlan da tosurdu mu fena tosuruyor ne yapsak ki? “Takıladamlar”
arasına mı yollasak takılsa biraz? Valla hepsinden daha iyi “Lütfen” ve “
teşekkür ederim!” diyor.
Rubeyba ile Ammar nereye mi
gitti? Zümredelermiş duyduğum kadarıyla.
Gelirler yakında!
Yallah yallah bikobidik serbok
yabadabadullah!
Şeniz de üstü höpürtür!
Blog mlog yazasım yok. Sahi ya bu kadar insan abidim gubidik yemek tarifleri falan nasıl yazabiliyor ya?
Talk savaşı vereceğiz kelli bin kişiyle! Bakınlarda böcekler gibi şen olacağız. Pırtistan'ı kurunca gece gündüz osuracağız!
Tiki jiji serbok Tapo! Yallah yallah serbok yabadabadullah! Böyle bağıracağız sokak tarikatlarında! Barikat mıydı lan o?
Anakasayı yeniden yazacağız! Şifresini buzlu bademle totoş-U kebirimize koyup tosurmadan bin gün bekleyeceğiz.
Doğanlar tembelleşmeden kolilenmiş beyin bulgurlarını pak rahiplerine dağıtacağız! Böylece oy bitlemize meşaz vermiş olacağız! Bu kısas meşazımızı iletmeyen operatörün danasını dergici arkadaşlarla keltaraf edeceğiz!
İşte bu kadar!
Talk savaşı vereceğiz kelli bin kişiyle! Bakınlarda böcekler gibi şen olacağız. Pırtistan'ı kurunca gece gündüz osuracağız!
Tiki jiji serbok Tapo! Yallah yallah serbok yabadabadullah! Böyle bağıracağız sokak tarikatlarında! Barikat mıydı lan o?
Anakasayı yeniden yazacağız! Şifresini buzlu bademle totoş-U kebirimize koyup tosurmadan bin gün bekleyeceğiz.
Doğanlar tembelleşmeden kolilenmiş beyin bulgurlarını pak rahiplerine dağıtacağız! Böylece oy bitlemize meşaz vermiş olacağız! Bu kısas meşazımızı iletmeyen operatörün danasını dergici arkadaşlarla keltaraf edeceğiz!
İşte bu kadar!
23 Mart 2013 Cumartesi
Nisyanın biberiyim
Karış geliyor karış. Karış karış yarışıyoruz.
Tombul totolu Tapo Emmi hafıza-i keser isyan ile mamul demiş. Emmim nisyan biberiymiş. Pembiş yanağından isot salçası akıyor mübareğin!
15. Kargı paketi de kargoya verilmiş. Tapo Emmi osurunca faturası ve risalesiyle beraber teslim edilecekmiş.
Herif bize yeni kullanım kılavuzu yazdı be!
Da... Fişi nereye takacağımızı yazmamış. Normalde elektriğe takılır ama böyle yüksek gerilimli nutuk kaynağı bir milyon kafa çıkınca insan şaşırıyor...
Hipopotamya ile nohutlu bamyanın kardeşliği temelinde bir fast fooderation zincirinde orta batı Kentucky Lisansı'ya totomuza gül suyu döküp kardeş kardeş kaşınacağız ...
Müzakere ile teslimilliyet arasındaki o karşı konulmaz aşkın limonu gazozuyla geğireceğiz . Hz. Tapo bizi saklasın ama kuru ve serin bir yerde...
Tombul totolu Tapo Emmi hafıza-i keser isyan ile mamul demiş. Emmim nisyan biberiymiş. Pembiş yanağından isot salçası akıyor mübareğin!
15. Kargı paketi de kargoya verilmiş. Tapo Emmi osurunca faturası ve risalesiyle beraber teslim edilecekmiş.
Herif bize yeni kullanım kılavuzu yazdı be!
Da... Fişi nereye takacağımızı yazmamış. Normalde elektriğe takılır ama böyle yüksek gerilimli nutuk kaynağı bir milyon kafa çıkınca insan şaşırıyor...
Hipopotamya ile nohutlu bamyanın kardeşliği temelinde bir fast fooderation zincirinde orta batı Kentucky Lisansı'ya totomuza gül suyu döküp kardeş kardeş kaşınacağız ...
Müzakere ile teslimilliyet arasındaki o karşı konulmaz aşkın limonu gazozuyla geğireceğiz . Hz. Tapo bizi saklasın ama kuru ve serin bir yerde...
19 Mart 2013 Salı
Silo Silo Ner'desin?
Kiloyla köfte olayını keşfettik. Köfteyi pişirmeden evvel sizi tartıyorlar.
Şöyle bir tipinize bakıyorlar. Tipiniz tipse tipitip sakızıyla burnunuzu kapatıyorlar.
Kürek karşısında iki âlemde yakanızın lekeli olup olmadığını fen işleri müdürlüğüne soruyoruz... Çöpçü amcalar aşkımızdan kalanları süpürürken biz de çömelip ağlıyoruz. Ağlarken ıkınmamaya tikat ediyoruz.
Hangi dağın yeli olduğumuzu Hacı Kayıp Emmi'ye soruyoruz. Yellenmenin incelikleri hususunu da torosu tıpasız Tapo Dayı'ya danışıyoruz. Böylece kiralık adada danışıklı söğüş salatasıyla mönü harmanlanıyor!
Köfteler geldi hacış annem hadi öptük!
Şöyle bir tipinize bakıyorlar. Tipiniz tipse tipitip sakızıyla burnunuzu kapatıyorlar.
Kürek karşısında iki âlemde yakanızın lekeli olup olmadığını fen işleri müdürlüğüne soruyoruz... Çöpçü amcalar aşkımızdan kalanları süpürürken biz de çömelip ağlıyoruz. Ağlarken ıkınmamaya tikat ediyoruz.
Hangi dağın yeli olduğumuzu Hacı Kayıp Emmi'ye soruyoruz. Yellenmenin incelikleri hususunu da torosu tıpasız Tapo Dayı'ya danışıyoruz. Böylece kiralık adada danışıklı söğüş salatasıyla mönü harmanlanıyor!
Köfteler geldi hacış annem hadi öptük!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)