Bodrum’da “sahil kıyısında” dev dalgalar… “Doğru düzgün” çalışmayan bilmemneler… “Sahil kıyısı” önemli hocam! “Sahil” kelimesini unutmamak adına kutluyorum! Da o zaman “kıyı” ne abi? Kıyı da kıyın kıyın gidilen yer işte! Bakkaldan bana yarım kilo kıyma arası dönerli ekmek, bir de set üstü fırın al! Oldu! Hele yar, zalım yar çapkın yar, hain yar!
Doğru biterse korkma! Düzgünü var, nasıl olsa… Yok o üst rafta abi… “Dürüst” mü? Abi o artık üretilmiyor, evet abi, sistem değişti ya… Hayır artık conta da kullanmıyorlar , her şey otomatik!
Ah canııım! De ben bunların hangi şıkta yürüdüğünü göremiyorum. Şıka şıka şık! Kırmızı mum! Olmadı be! Bir kafiye bulmak lâzım şimdi buna…
İlân verelim? “1.60- .180 boyunda badem kokulu, bıyığı edepli, tombilik ve tercihen kel, varsa kafasında bir tente falan, o da olur; her ay katar kutar giden, al yanaklı bir kafiye aranıyor!” deriz. Kafiyenin özelliği, mümkünse yarım olması… Zengin olacaksa da mümkünse yeşile çalması…
İlkokulda çocuklar herhalde artık birbirlerime “Hacım nasılsın?”, “Hamdolsun hacım..” falan diyecek? Ben diyorum ki bizim kızın da çantasına bir takma sakal koyayım, kafasını olmasa da yüzünü örtmüş oluruz.
Sonra erkek çocuklara birer takma göbek, elbette kuşak… Ve cübbe değil artık, o kadar olmaz da birer pardösü verilir herhalde… Ama tabii okulda ücretsiz dağıtılacak bunlar. Kömürle bulgur alana, yanında hediye! Ellerin arkada birleştirilip tespih çekme pozisyonu beden eğitimi dersinde öğretilecek… İzci oymaklarında şapkaların siperleri sökülecek ki secdeye mani olmasın!
Amaan! Gene mi siyasete bulaştık kıyısından? Olur mu canım? Tövbe estağfurullah! Ne haddimize? Biz ne biliriz hacım? Zambak, zumbak, dön hacına iyi bak! Zaten bana kalsa, seçim meçim de hikâye, ne gerek var ya? Seçim kuruluna birer nüfus cüzdan fotokopisiyle imza örneği verelim, onlar nereye oy verileceğini bizden iyi bilir. Seçim kurulu değil ya, yanlış söyledik. Orada şöyle al yanaklı, iri gözlüklü ağabeylerden bir komisyon kurulur, “Hamd olsun” diyerekten oylarımızı gerekli ve müasebet-ül hayr-ül nurutubet-el ahret bürosuna ulaştırırlar. Bir oya cennete iki dönüm! Koskoca cennet yahu ye ye bitmez nasıl olsa!
Kar da yağdı zaten. Her yerde kar var. Hayır niye her yerde kar olur? Meselâ diyorum… Kar buraya yağmasa gitse ıssız bir yerlere yağsa. Sonra bizim evin yakınına gelince “Abi müsait misniz, size gelecektik?” falan dese…
Sandalyenin ayaklarının çıtası çıkmış. Zaten birini çakarım, diğeri çıkar. Bunlar da nöbete bağlamış galiba arızayı? Arıza falan deyip de sakata gelmeyelim abi, maazallah! Aaa! Benim de ağzımdan “Allahlı” bi şey çıktı lan? İmana mı geldim ne? “İman” sonraki durak mı? Gelmedik mi daha ? Biraz daha uyuyayım ben, hamd olsun o zaman abi. Horrr!
Tarkmadık, tarkmayacağız! Tarkmayan şarkılardan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder