Ne zamandır ancak telefondan blog yazıyorum. Bu aslında telefonu verimli
kullanmak arzusundan kaynaklanıyor.
Bir de dağda, bayırda dolaşırken “Ha!”
deyince halaya duruverebilmenin o engin hazzıyla öpüşen bir şey…
Telefonda blog yazmanın sakıncası
fazla kelime kullanamamak oluyor. “Neden?” diye soracak olursanız “Sana ne
birader?” derim ama demeyeceğim. Çünkü benim parmak ölçüme göre bir akıllı
telefon klavyesi henüz icat edilmemiş! İnanabiliyor musunuz? Ben de inanamadım!
Bu durumda ben inananlardan olmuyor muyum?
Zükümbete inanmayan safirlerden
mi oluyorum lan şimdi ben? Takanlarımızın her gün bir hikmet yumurtlayıp böklü çözümlerle
hiç kimsenin dünkü halinin ne olduğunu hatırlayamadığı bundan sonra da asla keskisi
gibi olamayacağı bir peroksidal
kanırtma piyasasında ne idmanlı olabilirsin ne de safir. Bugün doğru
dediğine yarın düzlem dersen sana nasıl
güveneyim zirader?
Yallah yallah bikinili serbok
yabadabadadullah! Amanın da amanın! Yamanın da yamanın!
Kafayı mı kırdık? Hışşşş! Ayıp
oluyor bak koskoca Napolleon sırada bekliyor! Herif zilli bin dişiyle talk
pudrası savaşı verecekmiş! Bir koyup beş eğilecekmişsin! Öyle diyollar!
Danakasadan pürkü kaldırıp yerine
pürtü koyacağız böylece herkes pürküt pürküt tosuracak!
Bizim oğlan gene davulları aldı
arka odadan! Ya bu oğlan da tosurdu mu fena tosuruyor ne yapsak ki? “Takıladamlar”
arasına mı yollasak takılsa biraz? Valla hepsinden daha iyi “Lütfen” ve “
teşekkür ederim!” diyor.
Rubeyba ile Ammar nereye mi
gitti? Zümredelermiş duyduğum kadarıyla.
Gelirler yakında!
Yallah yallah bikobidik serbok
yabadabadullah!