Fazlayemeyeceksin abi, olay bu. Hadi canın çekti, bir mok yedin… Bari pişman ol, bir daha yeme… Yedinse fazla yeyip de iyice sıvama!
Nerdenaklıma geldi? Tabi şimdi gergenekoncubir kısım adamlar derhal, gemi, memi, yumurta, mumurta, şirket mirket falan işlerine daldığımı, eleştirel meleştriel yaklaştığımı düşüneceklerdir. Hiç alâkası yok! Sizin yemeye cesaretiniz yok hemşerim! Siz öyle yemeye kalksanız geçleri gözünüze uyku girmez… Bak belediyedeki hacı emmiye birselam yolluyorsun, en caizinden cukkayı yiyorsun!
Ben tamamen öğünler arası zamandan bahsediyorum. Yani tost yedikten hemen sonra kebap yemeyin diyorum. Yoksa böyle seksen altı kelime yazıp da tıkanırsınız,canlarım, mincanım… Kahve koydum fincana…
Ammar gene polikik konuşuyor bu münafık… Ne zaman susturacaksın bunu?
“Polikik” değil, politik o Ruveyda’m ayrıç “münafık” değil, münafık ama senin bahrül seddül nuriyetülfındıkül ağzına çok yakışıyor…
Can sıkıntısı kader midir? Mutluluktan yoruluyor muyuz acaba? Bunun dozu var mıdır? Mesela kaç doz mutluluktan sonra sıkılmaya başlarız veya ne kadar acıdan sonra kötümserliğimizi kaybedip şu bardağın dolu tarafını görmeye başlarız? Bence bu konuları incelemek, araştırmak lazım. Zira önemli konulardır. Hep mutlu olmayı hedefliyoruz, ama tam olarak tarifini bile yapamadık...Geçin şimdi Uzak Doğu' nun çekikgözlü , aksakallı dedelerinin söylemlerini... Aynayı yatak odasına koymaz da hemen girişe yerleştirirsen ecceyip feng şui olursun, hatta evine hırsız da girmez, kendi aksini görünce evde birisi var sanıp kaçar....Salondaki çiçeklerini masanın üstüne değil de altına koyarsan var yaaaa....tüm insanların sevgisini kazanırsın...Deli olduğunu sanıp ya korkar, ya da acırlar sana. Benim tafsiyelerim çekikgözlü dedelerin tecrübelerini aşar, zira yerel versiyon. Tütsüye filan da gerek yok, ekstra masraf ve koku...
Belki de dönem dönem gelip gider şu mutluluk. Manik Depresif bir hayat sürüyoruz, haberimiz yok. Mesela normalde üzülmemiz gereken olay manik döneme denk geldiği için mutlu oluyoruz ve tersi. Amaannn, bu konular benim minnacık beyinciğimi aşar ayol. Fakat şöyle yerli malı bir bilim insanı görürsem şahsen konuyu araştırmasını isteyeceğim. Düşünsenize ne kadar rahat ederiz o zaman. Hatta ben konuyu direk Yetkili Merciilere ileteyim...Hayden hoşca galın, ey bakın kendinize... Bu sefer yerli malı, yurdun malı olsun şarkımız
Ne vakittir yazmıyorum. Kitlem beni özlemiştir herhal? Özlediniz mi canlarım? İyi de bunun Almanca’sıyla Rusça’sını nasıl yazacağız? Dükkânın en sadık iki okur kitlesi Alman’lar ve Rus’lar…
Bugünlerde markete ne zaman gitsem illâ bir şey unutuyorum. Unuttuklarım da en gerekli olanlar ha! Meselâ kapı-pencere bandı. Yahu alttan alta üfürüyor,kış günü, alsana şu mereti değil mi?
Sonra misal, çeğerdek.. Çekirdek miydi o ya? Onadna işte! Bir evin en hayatî besini değil midir çeğerdek! Eskiden haftada bir eğlence programları olurdu. İki şarkıda bir falan skeçler… Abi şimdi her yanımız eğlence! Esra Abla’yla şanzıman yenileme… İkbal Abla ile “N’olur Evlen Benle!”… İbo ile tuzlu kavrulmuş fıstık tadında, bol felsefeli, Allahlı kitaplı talk pudralı “show”lar…
Bir de bunların “muhafazakâr” olanı var… Programın adı “Muhabbet Doğraması” mı neydi? Amcamın biri çıkıyor , bildiğin Cuma vaazı ediyor, arada “Hadi siz sorun ben de söyleyeyim!” mealinde gülerekten yemeğe tuz atarken hangi dualar edilir falan gibi tadından yenmez nükteler, uygun sorulara, uygun cevaplar… Arada “Hadi eğlenelim, coşalım!” kıvamında ilahilerle, el çırpmalar, “ Ay ne güzle muhafazakâr muhafazakâr eğlendik!” tatmini…
Çeğerdek diyordum… O olmasa maazallah halimiz nice olurdu? Arada onun çıtırtısı olmasa kafayı yerdik yahu maazallah! Kebaptan güzel be!
Ammar ne diyor bu gene be?
Ruveyda’m, konuşuyor işte, salak salak, boşver!
Ay Ammar nasıl boşvereyim, adam bildiğin münafık, zındık, dındık, fasık fusuk… Ay öyle miydi, unuttum ben canım?
Tam değil ama senin güzel ağzından ne güzel geliyor… Lisanü-ül bülbülüteynül nur-ül gulgulem!
Ay ne caiz şeyler söylüyorsun böyle Ammar, içim bir hoş oldu… Ama şu herifi susturun artık, olmuyor, böyle… Poliptik geliyo bana… Domokrasimizi domduracak maazallah!
Hiç istemediğim bir ciddiyette bir yazıya bu gün başlıyorum… Yarın başlasam sorun olurdu… Ertesi gün başlayacak olsam söz olurdu… Sonra siyah giymek icap ederdi. Amma velâkin o zaman da Cem Yılmaz üstadın tahtına göz dikmek tehlikesi var ki hepten sakat! Adamın gidesi yok! Ne yapacağız? Kafa kırık ama hâlâ biraz çalışıyor… Ben de istemiyorum bulgur beyinli milletim, ben de sizin gibi olmak istiyorum, olmuyor!
Nereye baktığını anlamadığımız bir bakan “Atatürk’ü kanunla sevdiremezsiniz!” demiş… Ya da buna benzer bir şey… Hayır kanun var da ne oluyor ki zaten ? Merhuma Diktatör mü, katil mi, ırkçı mı dediğiniz kaldı ki?
Bizim evin kapısında bir makine var, kulağımızda yeterince Atatürk sevgisi var mı yok mu diye kontrol ediyor. Yetmezse gidip kontör alıyoruz, eve öyle giriyoruz. Öyle ki kontör azaldığı halde eve girmeye teşebbüs halinde ilgili kanunun 356. Maddesi gereği kulağımızın tozun tozuna tozutuyorlar. Ben şahsen çok şikâyetçiyim. Koskoca memleketi kurtarmış! Bana mı kurtardı ki?
“Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır!” demiş… Ya Bodrum’daki Almanlar ne yapsın? Didim’de İngilizler fevkalâde gocunmuşlar! Sormak lâzım şimdi merhuma “Paşam siz bu memlekette hiç yabancıların olduğunu, Türk falan deyip de onların gönlünü kıracaksınız, maazallah! Tamam kurtardınız ama bırakın artık şu Türk mürk lâflarını maazallah ırkçı olduk, çıktık! El yüzüne bakamaz olduk… bak takkem bile tepem de durmuyor… Pençe pençe yanaklarım daha da kızardı!”
Peygamberi koruma kanunu yokmuş! Hani peygambere hakaret eden biri vardı ya emmi! Hatırladın mı? Hani ağzınızı açıp iki laf edemediydiniz, hatırladın mı? “ Danimarkalı adam, yazar da çizer de muhterem! Adam insan haklarında bizden önde… Hem belli olmaz geçenlerde bir ihaleye girdik, Allah sizi inandırsın - inşallah hidayet nasip etsin size de, tipiniz zira biraz münafık, fasık gibi, bir adım ötesi mazallh-ül şahana kafirlik, inşallah siz de bizim gibi inanırsınız- ne diyordum? Haaa! Şimdi ne diyeceksin adama? Kanun mu var bu konuda? Kanun olsa tamam!”
Hacı emmi, siz Alman mısınız? İngiliz miydiniz yoksa? Hayır hangi memlekette yaşıyorsunuz onu merak ettim de ondan . Evet… Ben size sonuna kadar katılıyorum! Bu Türkler de fazla oluyorlar canım! Memleketi kendilerinin sanıyorlar! Mankafa mıdır nedir bunlar canım?! Bu kadar olmaz ki! Yeter ama artık yahu, yeter! Bırakın kardeşim, ben misk-ül anberli muahafız-üllüblübe-i nuriyet-ül cukcuka içinde Katar kutar ihale alıp gideceğim yahu! Siz birini seviyorsunuz diye ben de mi sevmek zorundayım canım? Aaaa yeter ama! Öğğ! Bak söylerken bile midem bulandı: “Türk”
Olur mu hiç canım? Seni kanun zoruyla sevemem ya Akda’m! Öyle pis pis zındık hukukuyla olur mu hiç?
Ay gene poplitik yaptın Muaviye! Bari nişan yıldönümümüzde bana Gucci’den bir eşarp al! Bir de şu pis pis şeyler yazan adam hiç hoşuma gitmiyor…
Almam mı ? Hele şu televizyonu da kapatalım… Allah verdikçe veriyor nur-u gulleytenül marazm! Sen merak etme hacım emmimleri koruma kanunu çıkarırız inşallahül azimüşşan, hemen şettiririz.Hem o poplitik değil, politik olacak nur-ül şerbetim…
Hayat devam ediyor, arkadaş. Tüm dünya üstüne geliyor, sen inadına yıkılmadın ayaktasın. On beşlik kızını 70lik dedeye veriyon, bir şekilde kimseye yaranamıyon evini ,işini yakıp yıkıyorlar, her kes tek eşinden veryansın ederken sen 2 karının dırdırını çekiyon, evde huzur yok, işte para yok, bağırıyon, çağırıyon ama yine de yaşıyon. Ali Rıza Bey Ali Rıza olalı böyle çile, böyle mezalim görmedi anam. Bu nasıl bir hayatdır? Devam ediyor, sen devam etmemesi için dua edecen her bölüm, her bölüm...
Bizim millet kebabı sever, acıyı sever, ağlamayı sever...Ama her gün yenmez ki kebap...Her gün, her öğün biber acısı da usandırır. Her gün ağlamaktan da sıkılır insan bir yerde. Yıkılmadım ayaktayım tripleri sinema filmlerinde çok hoşşşş. 1-2 saat ağlıyorsun, ohhhh içini döküp rahatlıyorsun. Ama dizi olunca iş değişiyor, her hafta, her hafta birbirile konuşmaktan aciz insanların duygusal felsefi monologları insanı depresyona itiyor vallahi...Acıyı seviyoz da, bu kadar değil.... Ne bileyim, bu dizilerdeki insanlar hiç mi mutlu olmaz ya? Seyirciye de yazık ama...Bir çeşit kebapçı tekniği sanırım, acısı bol olunca tadının farkına varamıyon etin...Aynı kural diziye yansımış galiba...Neyse, bunalıma girdiydim de sizlerle paylaşayım dedim. Hem reklamın iyisi, kötüsü de olmazımış...Dolayısıyla eleştirimiz bir çeşit reklam da oldu.
Adetteniş şarkı sunmak tatlı niyetine. Acılı kebabın üstüne şöööööle kaymaklı kadayıf iyi gider. Fakat şimdi kebap veya kadayıf üzerine şarkı yayınlasam yönetici aforoz eder beni...En iyisi acıklı bir şey yollayayım