http://www.1v1y.com

26 Temmuz 2013 Cuma

Bardak Kulbu Gibi Buruğum Bugün

Çay yarım kalıyor bardakta ya…
İçin içini yiyor, içli köfte gibi oluyorsun o zaman. Oy anam oy! İçimde bir demli çay ciddiyeti kımı kımıl kımıl zararlısı mübarek!

Battaniyem köşede bekâr evi gibi duruyor.
Kendimi kemirgen gibi hissediyorum. Kemir kemir içimi kemiriyorum. Bugün hakikaten tuhaf bir melankoliden mustaribim muhterem.
Birazdan “Lie To me” var.

Ama içimdeki içimin en büyük sebebi hamile kalmak korkusu… Öyle demeyin muhterem. İlim çok ilerledi. Kılemaya bir soruyorsun, seni ters yüz ediyor, çarpılıyorsun maazallah!
Hayır hamile kalamam zaten de… Kalırsak  göbeği nerede bırakacağız?
 “Annem sen evde kal… Biz babanla bir tur atalım, babanın arabasıyla tabii..” deyip de  evde mi bıraksak ?
Evde bıraktık diyelim ya tutup da çocuk reklamlara bakarsa? Maazallah bir kanatlı ped reklamı görüp de kendini arı fala sanmaya başlarsa?

Bunların lolipoptik singual porteksteki kıble  sensörleri çok duyarlı! Bir model çıkarmışlar, tosurmuyormuş!
Sabah beri ben de neyi kemireceğimi şaşırdım. Dişlerim kaşınıyor. Buzdolabına baktım,  faiz kobisi kalmış mı diye kalmamış. Meyve suyu vardı onun yerine o da diş taşı yapıyor mu yapmıyor mu hiç bilmiyorum ki? Sonra diş taşının acaba nelisi makbul ve caiz? Yani bir de böyle bir sorun var.

Ama şahsen ben sorun yaratan bir kemirgenler lobisinin içinde olmak gayreti içinde olanların içinde olmadığım gibi içinde olmayıp da olmak istiyormuş gibi yapanların içinde olmak gayretin içinde de değilim!

Bu memleket normalliği getiren, Allah bir milyon kere elindeki pala ile kaşımızı gözümüzü düzeltmek içine kendini yırtmak gayreti içinde olan kardeşlerimizin razı olsun; tencereli, tavalı saldırganlarca taciz gayreti içinde olunması gayretini kesinlikle büzüm türecine  bir katkı olarak görmediğimi de buradan açık söylüyorum!

Zaten sultan Tapo ile konuştuk, koklaştık. Aslında konuştuğunda bir şey anlaşılmadığından  daha ziyade  koklaştık. İçimiz bir hoş oldu. Çok zübarek bir tosuruğu var! İnancın olsun oda-i hümayunu kitap dolu! Okumuş adam ne de olsa…

Tabii öyle zübarek bir adamla oturup şöyle  Marmara’ya karşı çay içmek de çok güzel oluyor. Jandarmaya sesleniyor : “Hışt la Memocan! Bize iki çay kap aslan parçası!” diye… “Mehmetin” pırtçası “memo” ya o bakımdan… Düzüm sürecinde cenderme evlâtlarımız da kırmamak için “Emret tapo Abi!” diyerek koşturuyorlar. Bir  sevgi balesi yaratmış çevresinde, o kadar  muhterem bir insan!

Damına billboard çaktığım güzel insan!

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Duble Duble Geç Don Lastiğinden

İftar yaklaşıyor. Karnım kazınıyor. Zaman geçmiyor. Zaman geçmesin diye bi tarafına görecelik sakızı yapıştıran Einstein Abi’min sakalının, yoksa bıyığının o da yoksa başka bir tarafının kılı olayım mı şimdi? Hayır illâ bir döte yaklaşacaksan bari değen birinin dötüne yapış ablam!


Vakit yaklaşıyordu.
Geminin bilgisayarı  “Alien Vs Predator” oynuyordu kendi başına. Çok dramatik bir magma sensörü soldan vuruyordu. İdeolojik konglomera savruntuları aşkımızın sınıfsal dümürüne buğran oluyordu!

Ya be ben neyleyim aşk-ı mutat-ı münteşirim.
Kaymakamların yanına bir de  “essah” kaymakam atanacak bundan sonra.

Maazallah Türkçe mürkçe konuşacak olurlarsa kafalarına şöyle keleş dipçiğiyle vurup “Doğru konuş lo!” diyecek takımından.

Pilli dikeceğimiz hayranı ayran ayran içerken içimde ne fırtınalar kopuyordu Furkan!
Sen bilmezsin, bir elimde misale bir elimde dayran, umurumda mı rüyan?
Biri, kimsenin bilmediği bir şeyleri bildiğinden kimse de onun ne yaptığını bilmiyormuş.
Herif ağzıyla tıçıp, burnuyla tosurabiliyormuş, o derece yani!
E tabii bir alay akıllı, ıkınmış, sıkınmış ııh! Ne ağızdan mok geldiği var ne burundan tossuruk. “Gel bize yol göster!” demişler

Onsan sonracıma gel zaman git zaman bu herif bir yere gitmemiş.

Tamam bir iki bir iki de millet kıllanmaya başlamış “Abicim senin bir de kulak deliğin var onun bir marifeti yok mu?” diye sormuşlar. Eh kalabalığın önünde durmadan tossurabildiği için falan yane…
“Efendim?” demiş.
-         
Ay Ammar?
-          Söyle Rubeyba’m!
-          Ama bu çok ayıp ediyor.
-          Neden ruh-u lüblübeytül enkazım?
-          Baksana taş  kokan hazretlerine neler diyor?
-          Neler diyor?
-          Yaaa! Herkese söyledi ne yaptığını…
-          Aaaaa? Ne yapıyormuş ki?
-          Diyor ya işte ağzıyla tıçıyor diye…
-          Ne var bunda leblebetül müsmüleyim?
-          Ama  ağızlarını açıp da her dediğini  şey eden bir sürü insan var.
-          Şifadır o şifa!
-          Ay Ammar ne güzel konuşuyorsun… Sen konuşunca ruhum titriyor..
-          Ah Rubeyba’m bilsen ben seni daha nası tirtetecem?
-          Utanmaz!
-          Kim? Utanıyorum ben ya!...

Tarkmayan, sarkmayan şarkılarımızla gene sizinleyiz be annem!




18 Temmuz 2013 Perşembe

Kıllı tereyağı

Böreği suya koyun. İçine aspirin atarsanız beli ağrımaz.

Dişi ağrıyanlara ayrı ağrı kesici veriyoruz. Bir de tabii dişi ağrıyanların tezhipsel durumu var.

Püstelsamsanız andrudi mi yoksa tefloni mi olduğunuzu söylemeniz lazım ki kafanız mı tikiniz mi kesilecek ona göre karar verilmesi lazım.

Şu sıralar İngiliz edebiyatına taktım. Züptirikten bie Anadolu lisesi bitirmediğime bazen üzülüyorum.

Ama gene de züptirikten bir İngiliz olmak mümkün.

Kahvaltı gevreği beyinlilerden oluşmuş bir Mısır çuvalına olalı bir selam veresin var.

Sahi dantelli krilentlerimize ne oldu yahu? Dağa mı kaçtılar? Balta mı kestiler? Balta kesen seri katil krilentler! Dantelin intikamı. Kulak deliğine bile tıka ki çok pagizekâr hanım desinler. Ayriyetten kulak deliğine yıkadığın dantelin markasını diş etine kazı. Dişçine söyle şöyle tezhipsel falan işlesin.

Burun kıllarını da pisvaklı cınbızla al, plastiğinin içine ne karıştırıyorlar belli değil. Mazallah yumuşak plastik olsun diye içine donuz toku falan koyarlar, ay, ay, ay!

Hem ahşap tıç kıpası kümbet, biliyorsun! Kayıp kel boğan künbeti mucibince salıları   dallamak çok mühim!

Okuyun mu len? Bak tıçını semizlemek için sana ne öneriyorum?

16 Temmuz 2013 Salı

Artık devir değişti, e tabi Explorer da değişti!

Değişim hayatın her alanında kaçınılmaz bir şekilde yaşanıyor. Konu teknoloji olunca değişimin hızına ayak uydurmak daha zorlaşıyor. Bir zamanların efsane tarayıcısı olan Internet Explorer da, çağa ayak uyduramadığı gerekçesiyle kullanıcılar tarafından bırakılmıştı. Ancak son zamanlarda Internet Explorer çıkardığı yepyeni versiyonuyla tamamen değiştiğini söylüyor.




''www.explorerdegisinceben.com'' adında bir blog açan Internet Explorer, geçmişte eleştiri yağmuruna tutulduğu eski versiyonlarıyla bizzat kendisi dalga geçiyor. Yeni IE10’un eskisiyle alakası olmadığının altını çiziyor.

Bu değişim, blog’da pek çok görsel ve video ile anlatılıyor. Özellikle, 90’ların ünlü yıldızları ile Vine’ı buluşturan videolar bir başka dikkat çekiyor. Bu videolarda yıldızlar eski şarkılarından birer bölüm söylüyor, ardından da ‘’#explorerdegisincebenben’’ hashtag’ini gösteriyorlar. Videoları izlerken insanlar, özellikle 90’larda çocuk olanlar zamanın çok hızlı geçtiğini anlıyor. İzleyenler, kendi değişimlerini  #explorerdegisincebenben etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamışlar bile.

www.explorerdegisinceben.com



Bir bumads advertorial içeriğidir.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Kanal Alt Yatışı

Ağlaya ağlaya bir oldum, kusa kusa iki…
Geçen gün komşuya gittim. “Sizin Gülent abi nasıl bu kadar iyi ağlıyor?” diye sordum.
Hacıkadem’de bir hastane varmış SGK ile anlaşmalıymış. Sonracıma…

Bu hastaneye gidince burnuna  bir halka takıyorlarmış, bir de totoşa.
Şimdi kalktın meselâ kooperatif genel kurulunda konuşma yapman lâzım.
Baktın aklı evvel bazı salaklar konuşmayı yemiyor di mi?
Derhal burundaki halkaya basıyorsun. O da totoş-u fevkalâdedeki  sfinkterlerin ağa babasına “Abi senin durum-u vaziyet keloş. Haberin olsun senin nanay-i  dübürüne acılı çiğ köfte ekstresi sürüyorlar!” diyor. Eh bu mesajı alan totoş,  gözlere nasıl “Ağlayın lan!” demesin? Anında adamı örgütten dışlarlar. Sonra artık hemoroid olarak mı kolit ağrısı olarak mı hayata devam edersiniz bilemem.

Gözler “Ulan madem dübür-ü fevkalâde alev alev yanmaktadır bize de yalamak düşer diyerek başlıyor sulanmaya…” Olayın mekanizması bu! Ha bu kadar yalamaya duygulanmayan hıyar evlâdı varsa onları da artık ilgili bostana yollayıp  karış sürecinde yerel kaşıyış birimlerince  duygulandırıcan; her karış küreğini de ben mi sana tanımlayayım hacı emmi?

Hayır ben de  tezcanecinin yalancısıyım. Geçen gün kahvede Tasımkaşalı   gerikanlının konuşmasını dinliyoruz kahvede… O sırada okeye beşinci arıyoruz. Okeye beşinci nasıl oluyor? O kadarını ben de tam bilmiyorum. Ama konuyla ilgilenen mimar arkadaşlar, mabadın kemerinde çatlak olursa tamamlamak için beşincinin yedekten  listeye sokulabileceğini söylediler.  Eğer kapı kolu uyumsuzsa, gözlüğü değiştiriyorsun. Yarısı yeşil gözlük alıyorsun gören çevreci sansın.

Gene tamamlayamıyorsun ya 3 yüz kelimeyi abi? Nasıl edicez? Belki Ammar ile Rubeyba’ya sorarız?

-          Ya Ammar!
-          Söyle Rubeyba-i gül-ü zükumetim!
-          Ay hep böyle güzle şeyler söylüyorsun türbanımın ucu titriyor, bak…
-          Senin o marka türbanına kurban olurum Rubeyba’m!
-          Ay Ammar! Çok yaramazsın sen!
-          Sen iste Karamazof bile olurum Rubeyba’m!
-          Bu gene polisiklik nükleik asit gibi mi konuşuyor Ammar?
-          Onun bütün sikluslarının enzimatik katalizasyonlarını inhibe ederim senin için Rubeyba’m!
-          Et Ammar! Zaten onun yüzünden gezemiyorum şöyle kapalı kapalı.
-          Ya değil mi ya Rubeyba’m? Gezide karışçı kardeşlerimizle şöyle ağız tadıyla bir palalı pide kesemedik… İçimde hâlâ bir uktedir, böhhhü-yül azim! Böhhhü!
-          Ay öyle deme Ammar! İçinin  neresinde bir patoloğa mı baktırsak kitle mi nedir? Yanlış yerinde çıkmasın da…
-           Yok yok sordum ben bizim karting teşkilâtına, yüzde ellilik  halis munis bir kitleymiş, dübr-ü  şahaneye yerleşmiş, rezidans gibi gidesi değilmiş. “Hiç bıçak altına yatmayın, darbe marbe alır maazallah def-i hacet ederken  acıtır sonra…” dediler, elletmedim.
-          Ay geçmiş olsun Ammar! Öpsem?
-          Anlamadın sen onu Rubeyba’m… Öpeceğin yerde değil ama fena fikir de değil hani…
-          Ay böyle akıllı akıllı konuştun mu arkadaşlarımı da getiresim geliyor Ammar… Çok şey oluyorum… Ay ateş basıyor…
-          Valla mı kız? Getir tabii canım!
-          Hemen de atlama!
-          Yok atlamam da ben bi şeye gidip şey ediyim, bir ağrı saplandı.
-          Ay git Ammar, ağrımasın nerense… Kıyamam…

-          Mahvettin beni Rubeyba, oy oy oy!


Tarkmayan, sarkmayan şarkılarla gene beraberiz annem! Ahan da size süper bir Rus grubu:

11 Temmuz 2013 Perşembe

Köpürt Beni Pakize!

Hazır köpükler açılıp tükenince yerine yenisini koyamıyoruz.
Deterjansa deterjan abi, nedir bunun sırrı?

Bir de ilâçlı su var. Sıkınca adamın gözünü kör etmekten felce kaşıntıya kadar her şeye birebir!
Şimdi nasıl oluyor bacım?
Polikosiptik nevrotolojizma kriminolojisi var o konuya girmiyorum bile.

Ciddiyetin ppm seviyesindeki zehirlerine karşı size Kemer Reis  öneriyorum. Tokası kalın bir kemer alınır, “Sen yorulma sahipçiğim ben yalarım.” denerek sahhipin kemeri yalandıkça yalanır. Hayır yalanmasındaki maksat şu; maksadımı aşan bir ifadenin içinde asla olmayacağımı beyan eden bir irade içinde olacağımı açıkça ifade ediyorum.

Maksat neydi lan? Haa! Şuydu:
Maksat kemer sırta inince iyi şaklasın.

Muslukta mı ıslatsak? Yahu o zaman ne anlamı kaldı bunun? Maksat o pilli pideyare ( pideyare ne lan?) yaranabilmek. Kim ki iyi yalanır o iyi yaranır.

Hayır şimdi domokrasi cephesinden kemerin yalanmasından önce kemer sahibinin totoş-u muazzamının yalanmasının, gerek kıllanma ve gerekse yağlanma açısından daha sıhhî olduğuna dair beyanat-ı şahaneleri iç ve dış bağırsaklarda bağırılmış vaziyette.

Altına bir tencere bir de tava alıp birinin üstüne oturup diğerini kafanıza takıp “Aynı dötün kılıyız biz!” türküsünü okuyorsunuz. veya.. “ Görmesek de öpmesek de o pöt bizim pötümüzdür!” diyerek yürüyorsunuz.
Böyle olunca romatizmaya, kulunca, kılınca süper iyi gelen bir  ince dişli tarak kazanıyorsunuz e mi annecim?
İyi de biz şimdi 3 yüz kelimeyi nasıl bulacağız yahu?

İki yüz olsa kolay ondan çok var.  Bademli olanı çıkartıyorsun diğerini “Aman ha bir darbe marbe alır çamurluğu çizdiririz!” diyerekten totoş banketinde saklıyorsunuz. Hem üzerine de oturunca yassılıp ifadesiz bir hale geliyor.

Ben ıslak mendillerin hastasıyım! Bana en çok beleş ıslak mendil veren kebapçının kırk kıl kazı olayım! Yol beni  Kâzım!

Lan hâlâ  42 kelime eksiğimiz var. Ne  yapsak? 

En iyisi tarkmayan sarkmayan şarkılardan bir tane koyalım, ahan da: